Ana içeriğe atla

Soyutla-n-ma İsteği ve Veysel Saydut Resimleri Üzerine / Ruhi KONAK


Soyutla-n-ma, insanın kendine dayatılan koşullardan ayrılma ve ona karşı bir dil oluşturma çabasıdır. Bu çaba, doğal olanı eleştirme veya onu tamamlama gibi fikirlerden öte, onun ezici iktidar cümlesine karşı kendi cümlesini kurma girişimidir. 

Bunu yaparken öznenin kendinde ve kendine göre temellendirdiği ön yargısından sakınmak gerekir. Bu nedenle mevcut dili zorunludur. Nesnenin irade gösterdiği düzenekte, özne tarafından anlaşılmak, suç işlemiş olmak gerekçesiyle dışlanmak anlamına gelir. Dolayısıyla soyut biçim öznenin dayattığı imaja karşı nesnenin pratik cevabıdır. Bu yapıda biçim ilkelden moderne, öznenin dönemlere göre farklılaşmasında temellenerek çeşitlenen bir sentezdir.

Modern zamanlarda soyutla-n-ma girişimi, ilkel insanın doğaya karşı sergilediğinin aksine bir dış mekan kurgusunda gerçekleşir. İnsan; doğa ya da doğadakine karşı değil, çevreleşerek mekanlaşmış insana karşı soyutla-n-ma eğilimindedir. İlkellerdeki vahşi doğa ve kaynaksız güç imgesi bu kez evcil doğa, güçlü insan imgesine dönüşmüştür. Hem doğa hem de doğalı değiştiren insan, kendi iktidarını tehdit olarak algılamaktadır. Bu nedenle insanın doğala karşı giriştiği soyutla-n-ma isteği, bu kez insana karşı-lıkla kavramlaşmıştır. 

Sanayi devrimiyle birlikle insanın kendi bağlamını geliştirme çabası, insanın insandan dolayı harekete geçmesini öyküler. Rönesans’la birlikte tanrıdan arındırılan mekanın, doğadan arındırıldığı bu yeni süreçte özne de nesne de insandır. İnsanın nesne olmaktan kurtulup her şey olma girişimi özne, nesne ve mekan fikirlerini bir kez daha manipüle etmiştir. Bu yapıda hammadde insanileştirilmiştir. İnsanileşmiş hammadde ise tüketimde temellenmiştir.

Yeni hammadde ile mitik, dini ve milli değer kümelerine birey değer kümesi de eklenmiştir. Birey; değer, günümüz koşullarında insancıl ve insan için geliştirilmiş bir hak inşası olarak görülür. Bu bağlamda birey artık özgürdür fakat yalnızdır. Bu yalnız insan modelinde, tanrı ve doğadan yoksunlaştırılan kaos işletmeciliği insana ihale edilmiştir. O halde yeni soyutla-n-ma girişimi kaosu inşa edip yönetene karşı-lıkla anlam bulacaktır. Bu nedenle yeni süreçte insan, insana karşıdır.

Muhatabın ürkütücü iktidar belirtileri göstermesinden dolayı içe kapanan insan, eleştirisi sırasında, kendini doğa olarak dayatanın dilini soyutlama yoluna girmiştir. Çünkü iktidarın dilini kullanmak eleştirme olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Sanat, bu anlam ve eleştiri düzeneğinde en güçlü dışavurum gereçlerinden biri olmuştur. Soyut ve soyut ekiyle ortaya çıkan birçok sanat akımı bu bağlamı destekleyen farklı şemalardır.

Günümüz genç sanatçılarından Veysel Saydut’un eserleri bu bağlamı izleme açısından oldukça uygundur. Van doğumlu olan sanatçı üniversite eğitimini tamamlayıncaya kadar Van’da yaşamıştır. Daha sonra polis memuru olarak Şemdinli’ye tayin edilmiş;  Şemdinli’de 2 yıl yaşadıktan sonra İstanbul’a tayin edilmiştir. Bu aşamalar sanatçının eserlerinde izlenim, arayış ve his dönemi olarak adlandırdığımız üç farklı şema ile karşımıza çıkmaktadır.

Sanatçının erken dönem eserleri canlı renklerle  soyutlanmış peyzaj, figür çalışmaları ve yer yer vav motifi ve kilim desenlerinden oluşmaktadır. Bu ilk dönem eserlerde, mekan ve insan çatışması ciddi bir şekilde dikkat çekmektedir: Mekanın yansıtmacı izlerini çatışmacı bir izlekte ele alan sanatçı doğa, doğal ve doğadakinin zıtlaşmasına dikkat çekmektedir. Çünkü modern insanın doğası olarak kent, ciddi bir insan dayatmasıdır. Nesne, doğa ve tanrı bu mekanda insana yeniktir. Bu yapı ilkellerin pagan geleneklerine benzer bir şekilde ortaya çıkar: Mekan ve mekandakinin her türlü kudreti insana taşınır.

Bu düzenekte sanatçı kentin karmaşık yapısına dikkat kesilir ve insanı sürekli körlüğe çeken planlar geliştirir. Perspektif bütünlüğü çoklu bakışla parçalayarak insanı vakumlayıp içine çekecekmiş imajı uyandıran planlar oluşturur (Foto: 1). Çünkü kent artık, doğa (tabiat) olma isteğiyle gelişmektedir. Bu nedenle hiyerarşi, dikeydir ve diyalogsuzluğa gönderme yapmaktadır: Kat hiyerarşisi, katman baskısı ve sınıf ayrılığını dayatmakta; bütünlüğü parçalamaktadır. Bu nedenle kendini dışarıda gören sanatçı perspektif planları, kaosa gönderme yapar şekilde, çok parçalı şemalara dönüştürür; kısa mesafelerin keskin ve ayrık hiyerarşisi ile amaç bütünlüğünden yoksun peyzajlar oluşturur. Ara tonların kırmızıdan siyaha hareketlendirdiği mekanlardaki yalnız ve tabiatsız figür çalışmaları ise insanın aslında doğasızlığa itildiği üzerine fikirler yürütmemize olanak sağlar. İnsan, yalnızdır ve mekanın kendinde çevreleşmesinden dolayı yersizdir. Dolayısıyla modern insan, kendi ve mekanı açısından ilkel insanı ve ilkel nesneyi çağrıştırmaktadır.
                                                                                        
Vav ve kilim motifleri dikkate alındığında, Saydut’un eserlerinde mekan ve mekandaki arasındaki diyalog, unsurların çarpıtılması ile başlamıştır. Ancak bu çatışmada, geleneksel imgeler kaçış mekanı olarak kurgulanmıştır. Bu durum post modern biçimin modern bireyi oyalamasından başka bir şey değildir.

Veysel Saydut’un Şemdinli’de yaptığı resimler bir sonraki eserlerin arayış aşamasında yer alır. Bu eserlerde yalnız insan, peyzaj, metafizik kaçış mekanları yerine kaçınılmaz kaosun egemenliğine doğru sürüklenir. Soyut mimari ve doğa imlerinin insanı saklama endişesiyle birbirine geçtiği görülür. Sanatçının Şemdinli’de küçülen dünyasında yalnızlığı büyümüş gibidir. Terör ve kardeşlik bağlamı, insanın insana karşı geliştirdiği duygusuzlaşma, duyguyu saklama isteğini artırır.

Törör ve tehdit imgelerinin bir polis memuru tarafından yorumlanma çabası çatışmayı şiddetlendirmiştir. Söz konusu şiddet bağlamı sanatçıyı içe kapanma, mekanı daraltma, biçimi soyutlaştırmaya itmiştir. Önceki çalışmalardaki peyzajlar, bu çalışmalarda uzam hiyerarşisini yok ederek modern majik nesne olarak apartmana dönüşmüştür. Beyaz, siyah, yeşil, kırmızı fonlarda daha önce apartman soyutlamaları ile karşımıza çıkan bu resimler geliştikçe mimari formdan kurtularak yüzeyde şekillenen yatay dikey çizgi ve kartuşlardan oluşan soyut biçimlere yönelmiştir. Soyutlamadan soyuta geçiş evresi kuşkusuz içeriden bakan insanı içeride saklanan insan imgesi ile buluşturmuştur. Kent, mekan olmaktan çıkarak içerileşen baskıcı pagan bir nesneye dönüşmüştür.

  
Sanatçının İstanbul’a yerleştikten sonra ürettiği son dönem resimleri, insanın kendinde saklanan kendini tanımsızlaştırması ve modern mekanda sıkıştığı iddiasıyla bütünleşmiştir. Bu dönem eserlerinde tekrar figürlere yönelen Saydut; insanı kente, kenti apartmana sıkıştıran imgeye yeni bir boyut eklemiştir. Zemine yerleştirdiği figürlerin üzerine yatay dikey çizgiler çektiği bu yapıda figürler kafese sokulmuştur. Kafesin yok ettiği hiyerarşide insan kendinden bile soyutlanmış görünmektedir. Dolayısıyla bu yapı, geleneğe kaçışın olanaksızlığını fark eden insanın, insanda sıkışmasını dışa vurmaktadır .


Post modern düşüncenin tarihe dönüş önermesi ile modern düşünceyi kültürlere entegre etme fikri metafizik mekana dönüşü olanaksız kılmaktadır. Geleneğe barışık davranma fikri aslında post modernin, modernin gerçekleştiremediğini gerçekleştirme isteğinde temellenmektedir. Bu nedenle post modern, geleneğin direncini değil kendini yok etme isteği ile ortaya çıkmıştır. Metafizik mekan bu yapıda iş göremez durumdadır. Bu nedenle post modern zamanda, modern endişelerle sürdürülen yaşamın kusurları sanatçının eleştirisine yerleştirildiği temel argümanlardan biridir. Dolayısıyla post modern aşamada, modern aşamada olduğunun aksine, geleneğe kaçış ve orada güvenlik sağlama mümkün değildir. Bu nedenle metafizik mekan arayışı sanatçının son dönem çalışmalarında yer almamaktadır.

Bu denememizde Veysel Saydut eserlerinden yola çıkarak post modern ortamda, modern dışavurumlarıyla sanatçının gerçeklik algılamaları ve eleştirisi irdelenmiştir. Genç bir bakışla yaşlı dünyayı algılayan sanatçı, doğanın bağlantısal alanından insanın bağlantısal alanına geçişin karmaşasını eserlerine başarıyla aktarmıştır. İnsan iktidarının somut tehdidine karşı soyut bir eleştiri-dil oluşturma çabasında oldukça başarılı olan sanatçının gelecek zamanlarla buluşması dileğiyle…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülten Akın’ın “Sonra İşte Yaşlandım”ı üzerinden: Susku / Fatih Çodur

“Bir roman kadar uzun bu tümce, -sonra işte yaşlandım…”  Gülten Akın, “Sonra İşte Yaşlandım” kitabına yukarıdaki dizelerle başlıyor. Yani “kısa şiir/...”lerin “bir’incisiyle. Öyle gözüküyor ki bu sesli ifade (sonra işte yaşlandım), daha en baştan kitabın bütününde kullanılacak yöntemin sunumunu yapıyor okuyucuya. “Sizlere birkaç tümcelik adımlarla, çok bir yol aldıracağım” deniliyor. Çok sesli ifadelerle birer monolog-şiiryaratılacak kanısı veriliyor. Elbette konu bütünlüğünün bozulmaması için şu açıklamayı yapmamız gerekir. Şiirin başlı başına bir monolog olduğu düşünülebilir. Onun, bir dışa vurumdan farklı olarak, bir iç konuşma olduğu gerçekliği yadsınamaz. Fakat kendi havzasında oluşturduğu özgün dil nedeniyle monolog’dan semantik bakımdan da ayrılır. Bundan dolayı, kitaptaki bu yaklaşım biçimini şöyle ifade etmemiz daha doğru olacaktır:  Yazıda “sonra işte yaşlandım” dize’sinin, ‘dizecik’ kelimesiyle ifadelendirilmesinin sebebi, kitaptaki “kısa şiir/…”leri ...

2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ…

   2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ… Sanatçıçalışıyor tarafında düzenlenen 2. Minyatür Çalıştayı, Kocaeli Karamürsel ve Yalova Altınova’da yirmi sanatçının katılımı ile gerçekleştirildi. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen çalıştay, Doç. Ruhi Konak başkanlığında projelendirilerek gerçekleştirildi.             22 Ağustos 2002 pazartesi günü saat 09.00’da Karamürsel Öğretmenevi etkinlik salonunda başlayan çalıştay, aynı gün 18.00’da Yalova Elgelsiz Sanat Galesi’nde açılışı Vali Muammer Erol, Emniyet Müdürü Göksel Topaloğlu ve İl Kültür Müdürü Şeref Tali’nin katılımıyla yapılan ‘Işılay Konak Kişisel Restorasyon Sergisi’ ve ‘Mine Dilber Kişisel Tezhip Sergisi’ ile devam etti. 23 Ağustos 2002 tarihlerinde Karamürsel Öğretmen evinde devam eden çalıştay 24 Ağustos 2022 çarşamba günü Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Kuş Gözlemevi’nde gerçekleştirildi. Sabah Gözlem...

Güzelliği Bağışlayan / Damla Nur AKKİRPİ

Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Beni koruyan peygamberin omzuna yaslanıp zamanı seyrediyorum. Tam da bu zamanlar kadınlık çağım görmediğiniz, ışıklı suda bekleyen o çocukları ben doğuracağım. Bağışlayın ama benim de güzelliğim var. Çocukluğumdan attığınız top canımı kırdı, Bana bir can borcunuz var. Gerekirse toplayın pılımı pırtımı başka şehire gönderin beni. Can kırıkları olmayan bir şehire, kanımdan kesik götüreceğim. Ben ki bir peygamber ümmetiyim, benim en korunaklı yanım peygamberim. İnanmayacaksınız ama benim de güzelliğim var. Ellerimde açan deniz, çiçeklerden erken getiriyor baharı. Ben şimdi bir doğu, bir batı kanadıyım yaşamın. Dünyanın yuvarlak oluşundan evrilen, harita kadar derin bir noktayım peygamberlerin yüzünde. Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Şu çirkin yağmurunu sileyim gözlerimin bir de bana öyle bakın, peygamber gözüyle. Dudaklarımdaki ilahiyi sessizliğimden tadın. Bağışlayın, bağışlayın ama benim de ...