Soyutla-n-ma, insanın kendine dayatılan koşullardan ayrılma ve ona karşı bir dil oluşturma çabasıdır. Bu çaba, doğal olanı eleştirme veya onu tamamlama gibi fikirlerden öte, onun ezici iktidar cümlesine karşı kendi cümlesini kurma girişimidir.
Bunu yaparken öznenin kendinde ve kendine göre temellendirdiği ön yargısından sakınmak gerekir. Bu nedenle mevcut dili zorunludur. Nesnenin irade gösterdiği düzenekte, özne tarafından anlaşılmak, suç işlemiş olmak gerekçesiyle dışlanmak anlamına gelir. Dolayısıyla soyut biçim öznenin dayattığı imaja karşı nesnenin pratik cevabıdır. Bu yapıda biçim ilkelden moderne, öznenin dönemlere göre farklılaşmasında temellenerek çeşitlenen bir sentezdir.
Modern zamanlarda soyutla-n-ma
girişimi, ilkel insanın doğaya karşı sergilediğinin aksine bir dış mekan kurgusunda
gerçekleşir. İnsan; doğa ya da doğadakine karşı değil, çevreleşerek mekanlaşmış
insana karşı soyutla-n-ma eğilimindedir. İlkellerdeki vahşi doğa ve kaynaksız
güç imgesi bu kez evcil doğa, güçlü insan imgesine dönüşmüştür. Hem doğa hem de
doğalı değiştiren insan, kendi iktidarını tehdit olarak algılamaktadır. Bu nedenle
insanın doğala karşı giriştiği soyutla-n-ma isteği, bu kez insana karşı-lıkla
kavramlaşmıştır.
Sanayi devrimiyle
birlikle insanın kendi bağlamını geliştirme çabası, insanın insandan dolayı
harekete geçmesini öyküler. Rönesans’la birlikte tanrıdan arındırılan mekanın,
doğadan arındırıldığı bu yeni süreçte özne de nesne de insandır. İnsanın nesne
olmaktan kurtulup her şey olma girişimi özne, nesne ve mekan fikirlerini bir
kez daha manipüle etmiştir. Bu yapıda hammadde insanileştirilmiştir.
İnsanileşmiş hammadde ise tüketimde temellenmiştir.
Yeni hammadde ile mitik,
dini ve milli değer kümelerine birey değer kümesi de eklenmiştir. Birey; değer,
günümüz koşullarında insancıl ve insan için geliştirilmiş bir hak inşası olarak
görülür. Bu bağlamda birey artık özgürdür fakat yalnızdır. Bu yalnız insan
modelinde, tanrı ve doğadan yoksunlaştırılan kaos işletmeciliği insana ihale
edilmiştir. O halde yeni soyutla-n-ma girişimi kaosu inşa edip yönetene
karşı-lıkla anlam bulacaktır. Bu nedenle yeni süreçte insan, insana karşıdır.
Muhatabın ürkütücü
iktidar belirtileri göstermesinden dolayı içe kapanan insan, eleştirisi
sırasında, kendini doğa olarak dayatanın dilini soyutlama yoluna girmiştir.
Çünkü iktidarın dilini kullanmak eleştirme olanaklarını ortadan kaldırmaktadır.
Sanat, bu anlam ve eleştiri düzeneğinde en güçlü dışavurum gereçlerinden biri
olmuştur. Soyut ve soyut ekiyle ortaya çıkan birçok sanat akımı bu bağlamı
destekleyen farklı şemalardır.
Günümüz genç
sanatçılarından Veysel Saydut’un eserleri bu bağlamı izleme açısından oldukça
uygundur. Van doğumlu olan sanatçı üniversite eğitimini tamamlayıncaya kadar Van’da
yaşamıştır. Daha sonra polis memuru olarak Şemdinli’ye tayin edilmiş; Şemdinli’de 2 yıl yaşadıktan sonra İstanbul’a
tayin edilmiştir. Bu aşamalar sanatçının eserlerinde izlenim, arayış ve his dönemi
olarak adlandırdığımız üç farklı şema ile karşımıza çıkmaktadır.
Sanatçının erken dönem
eserleri canlı renklerle soyutlanmış peyzaj, figür çalışmaları ve yer yer vav
motifi ve kilim desenlerinden oluşmaktadır. Bu ilk dönem eserlerde,
mekan ve insan çatışması ciddi bir şekilde dikkat çekmektedir: Mekanın
yansıtmacı izlerini çatışmacı bir izlekte ele alan sanatçı doğa, doğal ve
doğadakinin zıtlaşmasına dikkat çekmektedir. Çünkü modern insanın doğası olarak
kent, ciddi bir insan dayatmasıdır. Nesne, doğa ve tanrı bu mekanda insana
yeniktir. Bu yapı ilkellerin pagan geleneklerine benzer bir şekilde ortaya
çıkar: Mekan ve mekandakinin her türlü kudreti insana taşınır.
Bu düzenekte sanatçı
kentin karmaşık yapısına dikkat kesilir ve insanı sürekli körlüğe çeken planlar
geliştirir. Perspektif bütünlüğü çoklu bakışla parçalayarak insanı vakumlayıp
içine çekecekmiş imajı uyandıran planlar oluşturur (Foto: 1). Çünkü kent artık,
doğa (tabiat) olma isteğiyle gelişmektedir. Bu nedenle hiyerarşi, dikeydir ve
diyalogsuzluğa gönderme yapmaktadır: Kat hiyerarşisi, katman baskısı ve sınıf
ayrılığını dayatmakta; bütünlüğü parçalamaktadır. Bu nedenle kendini dışarıda
gören sanatçı perspektif planları, kaosa gönderme yapar şekilde, çok parçalı
şemalara dönüştürür; kısa mesafelerin keskin ve ayrık hiyerarşisi ile amaç
bütünlüğünden yoksun peyzajlar oluşturur. Ara tonların kırmızıdan siyaha
hareketlendirdiği mekanlardaki yalnız ve tabiatsız figür çalışmaları ise
insanın aslında doğasızlığa itildiği üzerine fikirler yürütmemize olanak
sağlar. İnsan, yalnızdır ve mekanın kendinde çevreleşmesinden dolayı yersizdir.
Dolayısıyla modern insan, kendi ve mekanı açısından ilkel insanı ve ilkel
nesneyi çağrıştırmaktadır.
Vav ve kilim motifleri dikkate
alındığında, Saydut’un eserlerinde mekan ve mekandaki arasındaki diyalog,
unsurların çarpıtılması ile başlamıştır. Ancak bu çatışmada, geleneksel imgeler
kaçış mekanı olarak kurgulanmıştır. Bu durum post modern biçimin modern bireyi
oyalamasından başka bir şey değildir.
Veysel Saydut’un Şemdinli’de yaptığı
resimler bir sonraki eserlerin arayış aşamasında yer alır. Bu eserlerde yalnız
insan, peyzaj, metafizik kaçış mekanları yerine kaçınılmaz kaosun egemenliğine
doğru sürüklenir. Soyut mimari ve doğa imlerinin insanı saklama endişesiyle
birbirine geçtiği görülür. Sanatçının Şemdinli’de küçülen dünyasında yalnızlığı
büyümüş gibidir. Terör ve kardeşlik bağlamı, insanın insana karşı geliştirdiği
duygusuzlaşma, duyguyu saklama isteğini artırır.
Törör ve tehdit imgelerinin bir
polis memuru tarafından yorumlanma çabası çatışmayı şiddetlendirmiştir. Söz
konusu şiddet bağlamı sanatçıyı içe kapanma, mekanı daraltma, biçimi
soyutlaştırmaya itmiştir. Önceki çalışmalardaki peyzajlar, bu çalışmalarda uzam
hiyerarşisini yok ederek modern majik nesne olarak apartmana dönüşmüştür.
Beyaz, siyah, yeşil, kırmızı fonlarda daha önce apartman soyutlamaları ile
karşımıza çıkan bu resimler geliştikçe mimari formdan kurtularak yüzeyde şekillenen
yatay dikey çizgi ve kartuşlardan oluşan soyut biçimlere yönelmiştir.
Soyutlamadan soyuta geçiş evresi kuşkusuz içeriden bakan insanı içeride saklanan
insan imgesi ile buluşturmuştur. Kent, mekan olmaktan çıkarak içerileşen baskıcı
pagan bir nesneye dönüşmüştür.
Sanatçının
İstanbul’a yerleştikten sonra ürettiği son dönem resimleri, insanın kendinde
saklanan kendini tanımsızlaştırması ve modern mekanda sıkıştığı iddiasıyla
bütünleşmiştir. Bu dönem eserlerinde tekrar figürlere yönelen Saydut; insanı
kente, kenti apartmana sıkıştıran imgeye yeni bir boyut eklemiştir. Zemine
yerleştirdiği figürlerin üzerine yatay dikey çizgiler çektiği bu yapıda
figürler kafese sokulmuştur. Kafesin yok ettiği hiyerarşide insan kendinden
bile soyutlanmış görünmektedir. Dolayısıyla bu yapı, geleneğe kaçışın
olanaksızlığını fark eden insanın, insanda sıkışmasını dışa vurmaktadır .
Post modern
düşüncenin tarihe dönüş önermesi ile modern düşünceyi kültürlere entegre etme
fikri metafizik mekana dönüşü olanaksız kılmaktadır. Geleneğe barışık davranma
fikri aslında post modernin, modernin gerçekleştiremediğini gerçekleştirme
isteğinde temellenmektedir. Bu nedenle post modern, geleneğin direncini değil
kendini yok etme isteği ile ortaya çıkmıştır. Metafizik mekan bu yapıda iş
göremez durumdadır. Bu nedenle post modern zamanda, modern endişelerle
sürdürülen yaşamın kusurları sanatçının eleştirisine yerleştirildiği temel
argümanlardan biridir. Dolayısıyla post modern aşamada, modern aşamada
olduğunun aksine, geleneğe kaçış ve orada güvenlik sağlama mümkün değildir. Bu
nedenle metafizik mekan arayışı sanatçının son dönem çalışmalarında yer
almamaktadır.
Bu
denememizde Veysel Saydut eserlerinden yola çıkarak post modern ortamda, modern
dışavurumlarıyla sanatçının gerçeklik algılamaları ve eleştirisi irdelenmiştir.
Genç bir bakışla yaşlı dünyayı algılayan sanatçı, doğanın bağlantısal alanından
insanın bağlantısal alanına geçişin karmaşasını eserlerine başarıyla aktarmıştır.
İnsan iktidarının somut tehdidine karşı soyut bir eleştiri-dil oluşturma
çabasında oldukça başarılı olan sanatçının gelecek zamanlarla buluşması
dileğiyle…
Yorumlar
Yorum Gönder