Türkiye’de sanat, yirmi yıl öncesine kadar, sınıflararası geçişe müsait olmayan ve bir o kadar da sınıflaştıran bir kurguya sahipti. Aydın olmanın kelimeyi iyi telaffuz edememekle ilişkilendirildiği bir ülkede, kültürlü olmak genetik tekâmüle dayalı esaslara bağlıydı. Fiziki antropolojinin yönlendirdiği bağlamda insanlar, üyeleri oldukları cemiyetler, cemaatler, partiler, dinler, yaşadıkları şehirler, aileler ile belirli bir kast içinde tutuldular uzun süre. Taraf olmanın evrensel ölçüleri muhtemelen bizim ülkemizde ya da bizimki gibi ülkeler için icat edilmiş bir içeriğe sahipti: Oryantalist gericilere karşı modern batıcılar, dindarlara karşı dinsizler, laiklere karşı muhafazakârlar. Her şeye karşı hiçbir şey… Ya da aklınızdan geçen her neyse…
Medeniyeti kuranlar ile
yıkanlar, tüketenler ile üretenler arasındaki çelimsiz ve bir o kadar da tüccar
aklıyla planlanmış yarış, bazıları için aynanın arkasından bakılması
gerektiğini öğütlüyordu. Gerçeklik ortak bir payda olmaktan çok büyük payı
elinde bulunduranın ötekine yansıttığı ikinci dereceden bir manipülasyon aracıydı.
Bu durumu hâlâ böyle okumak da mümkün…
Yirmi yaşımdan bu yana
her iki tarafı da okudum, her iki tarafı da izledim, her iki tarafın dilindeki
nedensellik bağlamını sorguladım. İki yerde de ses seslenenden gelmiyordu.
Çünkü tüccarların iyi niyetine sığınmış bir toplumda ideoloji kuru edebiyattır.
Sanat ilkel durumu dışında estetik argümanları reddeden ticari metadır. Sanatçı
ise öz yaratımı dışında bu sıradan çekişmeye taraf olması beklenen bedbahttır.
Bu tür bir yapıda şiiri
ezberleyen ile özümseyen arasındaki fark, ideolojiyi pazarlayanla tüketen
arasındaki farka benzer. Birisinde ezber, diğerinde muhakeme yeteneği
gelişmiştir. İki yaklaşımdan hangisini değerli bulursanız bulun biri diğerini
kendisine benzetmeye çalışır… Hangisi güçlüyse anlamlı olan odur. Bu durum
değersiz bulunan açısından güçlü bir haksızlığı barındırsa da iktidarı elinde
bulunduran açsından hak, güç ile ispatlanan olanaktır. Elbette bazılarımız
açısından bu yaklaşım büyük bir yanılsamadır…
Söze nereden
başlarsanız başlayın, neyi unutup neyi hatırlarsanız hatırlayın, birisi çıkıp
sizi sizin eleştirdiğiniz noktadan eleştirebilir. Bunu yapmasında bir kusur
yoktur elbette. Herkes her şeyi eleştirebilir fakat herkes her şeyi manipüle
edip değersizleştiremez. Haksız eleştiri bir kusur olarak insana geri döner…
Geleneksel sanatlarla
uğraşan kişilerin çoğu, yukarıda yazılanların hangi duyguyla yazıldığını bilir.
Eksiklerini ve bile bile söylenmemiş yönlerini de söyler… Ben az söyledim
farkındayım fakat söylediklerimi sadece geleneksel sanatlarla ilgilenenlere
başka bir şey söylemek için söyledim. Kimse kabul etmezse ve değer vermezse de
öğrencilerim, arkadaşlarım içim söyledim…
Bizim katkımız kendi
becerimizi geliştirmek açısından olsa da geleneksel sanatların bugüne
ulaşmasında birçok ve çok değerli insanın katkısı olmuştur. Tanım ve estetik
içerik açsından eksik yönlerinden söz edilebilse de geleneksel sanatların
yeniden gündeme taşınması yönünde harcanan çaba azımsanmayacak derecededir.
Geleneksel biçimin güncel sanat ortamında değer kazanması bir yana, güncel
şemada ifade olanağı bularak yüz akı oluşması azımsanmayacak kadar değerlidir.
Şimdilerde işe
ortasından girişmiş birkaç usta kırıntısının izansızlığıyla kendiliğinden ya da
hazır alan imajıyla değersizleştirilmeye çalışılan ortam sihirbaz eliyle dizayn
edilmiş değildir. Güzel sanatlar fakültelerinde geleneksel Türk sanatları
bölümlerinin yer almasından rahatsız olan sözümona enternasyonal perspektif
geliştiricilerden tutun, bu sanat dallarıyla meşgul akademisyen ve sanatçıları
örümcek kafalı olarak değerlendiren entelektüellere hatta pentüre karşılık
gelmediği için niteliksiz bulup sanat tarihi kitaplarında fazla yer vermeyen
profesörlere rastlamak çok alışıldık durumdur. Son örneği Türk mitolojisini yok
sayan mitoloji kitapları, Türk sanatını yok sayan dünya sanat tarihi kitapları
açısından da ayrıca ele alınabilir.
İdeolojik
çatışmalarından dolayı değersizmiş gibi algılatılmaya çalışılsa da geldiğimiz
noktada geleneksel Türk sanatlarının durumu ve benimsenme şekli yukarıda da
belirttiğim gibi muazzam bir çabanın sonucudur. Bu sonuç sadece bireysel
katkıyla elde edilmiş değildir elbette. Mevcut devlet erkânının siyasi
planlaması içinde benimsediği kültür kuramının da desteğini almıştır. Ancak bu
destek hâlihazırda yürütülen var olma çabasının desteklenmesi şeklinde
olmuştur. Diğer bir deyişle hükümetler geleneksel Türk sanatlarının yeniden
gündeme taşınması noktasında mevcut işleyişi desteklemiştir.
Geleneksel Türk
sanatlarına verilen destek ve güncel ortamda yer alma çabası sadece sanatçının
alan arayışı veya destekçi yapının kendi ideolojisini besleme girişimi olarak
değerlendirmek, aklın gereksiz noktada bocalamasından başka bir şey değildir.
Bu girişim daha çok batının güç kategorilerinde yer vermek istemediği yerli
biçimi evrensel şemada fâş etme isteğidir. Değerli olanın kendisini ispat etme
isteğindeki amaç, bir tür öğretilmiş önceliğin yapısını bozma girişimidir. Bu
girişim arzulanan sonuca ulaşır mı, bilinmez fakat çabadaki niyet endişedeki
eziyetten daha değerlidir her zaman.
Diğer taraftan mevcut
ortamın müsaadesi varmış gibi algılanan ve serbest girişim açısından alan kapma
becerisiyle dillendirilen bu olanağı tersten okumak da mümkündür. Bu açıdan
postmodern kurguyu, modernin eksik bıraktığı dejenerasyonu tamamlama girişimi
olarak görüp, akıcı gelişmenin altındaki art niyetten şüphelenilmesi hususuna
dikkat çekmek gerekir. Zira modern aklın geleneksel biçimi ittiği süreçte, doğu
toplumunu uzak tuttuğu kültürel bağlarından koparamadığını fark ettiği,
postmodern zamanlarda bu bağı yeniden ve modern imiyle güçlendirerek biçimi
önce kitchleştirme daha sonra niteliksiz hale getirme istediğinde olduğu
söylenebilir. (Bu yorumun dışardan birini suçlama gayretiyle yapıldığını
söyleyenler de haksız olmayabilir.)
Günümüzde hızla ve
birçok açıdan hunharca tüketilen geleneksel biçim, ortamın nicel olanaklarından
neşet eden itkiyle çağdaşlık ve modernlik telakkisi arasında bocalamaktadır.
Değerinin ücretle karşılanamayacağı bilinmesine rağmen ücrete mukabil değer
pazarlamanın cezbedici ekonomisi, geleneksel olmayan ve hatta tamlama açısından
bile saçma görülen modern gelenek yaratma hevesiyle biçimi yorumlatma
gayretindedir. Bu gayretin geleneksel özü tahrip ettiği söylenebilir. Bu açıdan
geleneğin modern hiçbir açıklamasının olmadığını hatta her şeyde olduğu gibi
modernde de biraz gelenek vardır safsatasının geleneği öz açısından
yorumlayamadığını belirtmek gerekir.
Modern sanatın,
geleneksel biçimi kullanmasına rağmen aşağılamasındaki mantık geleneksel olanın
sadece biçim olduğu iddiasına dayanır. Bu nedenle modern veçhe özü temsil
ettiği her durumda geleneksel biçim kullanışlıdır. Bu yararlanma sırasında
modern sanatçı geleneksel biçimi sanatsal açıdan yorumladığı iddiasıyla
kullanır. Zira ona göre bu yorum ilk kez kendisi tarafından yapılmıştır.
Temellük ettiği biçim sanatsal değildir ve kendisinin katkısı olmadığı sürece
sanatsal bir fikir olarak algılanmayacaktır. Fakat geleneksel sanatçının modern
biçimi geleneksel öze bağlama girişimi, özün zayıflaması biçimin sadece
oryantalist tanımlı bir kıyafet olarak şekillenmesi sonucunu doğurur. Zira
geleneksel sanatçı, modern bileşeni sanatsal argümanları açısından ele alır.
Dolayısıyla geleneksel sanatlardaki modernleşme çabası yine modern sanatı
güçlendiren bir durumdur. Diğer taraftan geleneksel sanatlarda çağdaş arayış,
araştırılanın yine kendisini üretiyorsa anlamlıdır. Aksi takdirde geleneksel
sanat, modern sanatın kötü bir şubesine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Yukarıda söylenenlerden
yola çıkarak genel bir değerlendirme yapacak olursak, aslında geleneksel Türk
sanatlarının güncel sanat ortamında kenara itilme endişesi taşımadan ifade
olanağı bulması, belirli bir kontrol mekanizmasının çalışması zorunluluğunu
gündeme getirmektedir. Bu açıdan eğitim öğretim müfredatlarındaki içerikler, alana
ilişkin yayınlar ki bu yayınlar sadece tıpkıbasımlar, kronoloji ve dönem
edebiyatı yapan sanat tarihi kitapları ve sergi katalogları değildir; sergiler,
usta sanatçıların iştirak ettiği çalıştay nevi uygulamalar ve ciddi eleştiri
kurumları bu kontrol mekanizmasının en önemli ayağını oluşturmaktadır.
Bu bağlamda makalenin
yazılmasına öneminden bahsedilmek üzere karar verilen Ustalarla Buluşma 2017 60
Sihirli Dokunuş Sergisi, yukarıda bahsi geçen gerekliliğe binaen tasarlanıp
uygulanan bir etkinlik olarak dikkat çekmektedir. Bu yıl, 3-10 Mayıs tarihleri
arasında üçüncüsü gerçekleştirilen sergi, TBMM Milli Saraylar, Taner Alakuş
Minyatür Atölyesi ve Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nin
katkılarıyla Küçükçekmece Belediyesi sponsorluğunda Dolmabahçe Sanat
Galerisi’nde izleyiciyle buluştu.
Geleneksel Türk
sanatlarının bütün alanlarını kapsayan içeriğiyle önem arz eden sergide usta
sanatçıların eserleri yer aldı. Davet edilen sanatçıların sadece İstanbul ile
sınırlandırılmamış olması serginin, merkez-taşra ilişkisinin alışılagelmiş
nicel bayağılığından arındırılarak, ustalığı ön planda tutan bir anlayışla
kurgulandığını göstermektedir. Bu tavır doğrultusunda sergi, adıyla bütünleşen
içeriğin tarafgirliği değil, ustalığı kıstas aldığı anlaşılmaktadır. Bu
yaklaşım etkinliği önemli kılan özelliklerden biridir. Bu doğrultuda ustalık
sıfatının kişinin kendisini tanımlaması doğrultusunda işletilemeyeceğine vurgu
yapıldığı söylenebilir. Zira sergiye kimlerin davet edildiği kadar neden davet
edildikleri de önemlidir. Nedenselliği örgütleyen amaç, ustalık sıfatının, bu
sıfatı kullananın tasarrufunda olmadığını ispat eder. Dolayısıyla mevcut
ortamda “ustalarla buluşma” terkibinin, ustalık sıfatının reklam olanak
ilişkisi açısından moda terimler arasında yer almasının pratik bir eleştirisi
olduğu söylenebilir.
Önceki yıllarda
düzenlenen sergilerde eseri bulunan bazı sanatçıların 2017 sergisinde yer
almayışı farklı sanatçılara da çabaları noktasında iltifat edilmesi gerektiği
düşüncesini yansıttığı söylenebilir. 2017 sergisinde yer alan sanatçıların bir
bölümü de muhtemelen 2018 sergisinde yer almayacaktır. Ancak bir kez de olsa bu
sergide yer almak, çabanın ticari bir bakışa kurban edilmeden takdir
edildiğinin anlaşılması açısından önemlidir.
Yorumlar
Yorum Gönder