Ana içeriğe atla

Altüst Etmeyi Önemseyen Bir Edebiyatın İz Sürücüsü: Raymond Queneau / Mehmet Akif ERTAŞ


Kan basınçları “Sürrealizm” sayesinde doruktan doruk beğenen birçok isim, dilin yapısını altüst ederek kendilerini kabul ettirmişlerdir. 
1903-1976 yılları arasında yaşayan Raymond Queneau ise bu fiilin alanını, karamsarlığını ve ölüm saplantısını sırra kadem bastırmak amacıyla genişletmiş bir edebiyatçıdır. 
Le HavreSeine-Martime’de dünyaya gelen, Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe okuyan, Latince ve Yunancayı bu eğitim ve öğretim kurumuna girmeden öğrenen Queneau, karamsarlığın üstüne alaycılığı, ölüm saplantısının üstüne de yaşama tutkusunu boca etmeye başladığı yıllarda; George PerecJacques Roubeauİtalo Calvino gibi isimlerin başını çektiği “oulipo” akımının değirmenine su taşıyarak kendisine özgü söylemini geliştirmiştir. 
Türkçeye “potansiyel edebiyatın ışığı” olarak çevrilebilecek olan l’ouvroir de literatüre potentielle” ifadesinden doğan “oulipo”, edebiyatın sınırlarını genişletmeyi amaçlamıştır. 
Bu sınırı; çözülmesi zor bulmacalar, labirentler, oyunlar, iç içe geçmiş hikâyeler, karmaşık düzenler kurarak zorlayan akımı “içinden kaçmaya niyetli oldukları labirenti kuran fareler” olarak tanımlayan Queneau ‘nun özellikle “Bir Şiir Sanatı İçin” şiiri akımdan ne ölçüde etkilendiğini gözler önüne sermektedir. 
“Sıradan” olduğu düşünülen insanlarla diyalog kurarcasına kaleme aldığı bu şiirinde, şiirin öneminin sadece bu insanlar tarafından değil, onlara bu etiketi vuranlarca da anlaşılmadığını vurgulamak istemiştir. Zaten genel olarak “Sürrealistler” ve “oulipo” çatısı altında bir araya gelenler, “sıradan” olanı sorgulamayı ve üzerindeki kalın tabakayı kırmayı amaçlamışlardır. 
Etiket meraklıları, ona göre, oturdukları yerden, dünyayı yerinden oynatacağını düşündükleri bilgiler sıralarlarken şiiri değersizleştirmek için ellerinden gelenin fazlasını yapmaktadırlar. Oysa değersiz olan şiir değil; sığlıklarını, hamhalatlıklarını bilgileriyle makyajlamaya çalışan bu etiket meraklılarıdır ve onlarla hesaplaşmak için şiir, dört duvar içinde pineklememeli, sokağın ortasına çıkmalıdır. 
Queneau bu şiirini,  sığlığa ve hamhalatlığa sülük gibi yapışarak bilgilerini sıralayanların, başlarını deve kuşu gibi kuma gömdüklerini ve çevrelerinde olup bitenleri göremediklerini vurgulamak için de kaleme almıştır.  
Ona göre önemli olan dünyayı yerinden oynatmak değil, sıradan olmayan yanlarıyla “sıradan”ın izini sürmektir. Zira “sıradan”, bünyesinde es geçilemeyecek ayrıntıları taşımaktadır. Bu ayrıntılar da dünyayı değil galaksiyi altüst etmeye yetmekte hatta artmaktadır.  
Dile gelen söz, ona göre önce dünyayı değil, ayrıntıyı ve ardından galaksiyi bağlamalıdır çünkü insanlar, ayrıntıları, kendilerini dünya ile sınırlandırarak değil, ancak galaksiyi kucaklayarak görebilmişlerdir. 
Latinceyi ve Yunancayı çiçeği henüz burnundayken öğrenen Queneau, tarihi tersyüz etmeyi de aynı dönemde kavradığı için, yaşadığı çağda kullanılan etiketler onu bağlamamıştır. Buna, düşüp kalktığı akımlar da dâhildir. 
Tarihi tersyüz ederken devreye edebiyatı da yerleştirince sıklıkla yüklendiği etiket “sıradan” olmuştur çünkü tersyüz edilmemiş tarihin ve edebiyatın, bu etiketten medet umarak varlıklarını kabul ettiklerini görmüştür. Bu kabulü kesinlikle reddetmesi de onun hem şiirini, hem de düz yazısını şekillendirmesinin önünü açmıştır. 
Çalışma hayatının çoğunu, 1938’de eleştirmen olarak göreve başladığı, Gallimard Yayınevi’nde geçiren, burada çalışırken Boris Vian gibi eserlerini yayımlatma sorunu yaşayan imzalara destek olan Queneau, artistik ve stilistik olmayı elinin tersiyle iten bir söylemi benimsediği için “sıradan” olarak tanımlananın yüzeyinde değil derininde turlamayı son nefesini verene kadar sürdürmüştür. 
Tahsin Yücel, Ferit Edgü, Teoman Aktürel, Ergin Ertem, Armağan Ekici gibi geniş bir ekip tarafından eserleri Türkçeye çevrilen Queneau’nun etkisini özellikle; Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat ve Metin Eloğlu gibi şairlerde bulmak mümkündür. Zira bu isimler de, artistik ve stilistik olmayan bir üslubun yörüngesinde, bir ellerinde ironi, bir ellerinde humorla ilerleyerek, tarihi ve edebiyatı tersyüz etmek için çaba harcamışlardır.  
Eserleri Sel Yayınları’nca yeniden basıldığı halde Raymond Queneau’nun yeterince kitleselleşememesini gündeme getirenlerin, artistik ve stilistik olmadan, sıradan içindeki “sıradan”ı keşfetmek için ne kadar ter döktüklerini, tarihi ve edebiyatı altüst etmek için ne kadar mesai tükettiklerini öncelikle kendilerine sormaları gerekmektedir.    

  
  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülten Akın’ın “Sonra İşte Yaşlandım”ı üzerinden: Susku / Fatih Çodur

“Bir roman kadar uzun bu tümce, -sonra işte yaşlandım…”  Gülten Akın, “Sonra İşte Yaşlandım” kitabına yukarıdaki dizelerle başlıyor. Yani “kısa şiir/...”lerin “bir’incisiyle. Öyle gözüküyor ki bu sesli ifade (sonra işte yaşlandım), daha en baştan kitabın bütününde kullanılacak yöntemin sunumunu yapıyor okuyucuya. “Sizlere birkaç tümcelik adımlarla, çok bir yol aldıracağım” deniliyor. Çok sesli ifadelerle birer monolog-şiiryaratılacak kanısı veriliyor. Elbette konu bütünlüğünün bozulmaması için şu açıklamayı yapmamız gerekir. Şiirin başlı başına bir monolog olduğu düşünülebilir. Onun, bir dışa vurumdan farklı olarak, bir iç konuşma olduğu gerçekliği yadsınamaz. Fakat kendi havzasında oluşturduğu özgün dil nedeniyle monolog’dan semantik bakımdan da ayrılır. Bundan dolayı, kitaptaki bu yaklaşım biçimini şöyle ifade etmemiz daha doğru olacaktır:  Yazıda “sonra işte yaşlandım” dize’sinin, ‘dizecik’ kelimesiyle ifadelendirilmesinin sebebi, kitaptaki “kısa şiir/…”leri ...

2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ…

   2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ… Sanatçıçalışıyor tarafında düzenlenen 2. Minyatür Çalıştayı, Kocaeli Karamürsel ve Yalova Altınova’da yirmi sanatçının katılımı ile gerçekleştirildi. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen çalıştay, Doç. Ruhi Konak başkanlığında projelendirilerek gerçekleştirildi.             22 Ağustos 2002 pazartesi günü saat 09.00’da Karamürsel Öğretmenevi etkinlik salonunda başlayan çalıştay, aynı gün 18.00’da Yalova Elgelsiz Sanat Galesi’nde açılışı Vali Muammer Erol, Emniyet Müdürü Göksel Topaloğlu ve İl Kültür Müdürü Şeref Tali’nin katılımıyla yapılan ‘Işılay Konak Kişisel Restorasyon Sergisi’ ve ‘Mine Dilber Kişisel Tezhip Sergisi’ ile devam etti. 23 Ağustos 2002 tarihlerinde Karamürsel Öğretmen evinde devam eden çalıştay 24 Ağustos 2022 çarşamba günü Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Kuş Gözlemevi’nde gerçekleştirildi. Sabah Gözlem...

Güzelliği Bağışlayan / Damla Nur AKKİRPİ

Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Beni koruyan peygamberin omzuna yaslanıp zamanı seyrediyorum. Tam da bu zamanlar kadınlık çağım görmediğiniz, ışıklı suda bekleyen o çocukları ben doğuracağım. Bağışlayın ama benim de güzelliğim var. Çocukluğumdan attığınız top canımı kırdı, Bana bir can borcunuz var. Gerekirse toplayın pılımı pırtımı başka şehire gönderin beni. Can kırıkları olmayan bir şehire, kanımdan kesik götüreceğim. Ben ki bir peygamber ümmetiyim, benim en korunaklı yanım peygamberim. İnanmayacaksınız ama benim de güzelliğim var. Ellerimde açan deniz, çiçeklerden erken getiriyor baharı. Ben şimdi bir doğu, bir batı kanadıyım yaşamın. Dünyanın yuvarlak oluşundan evrilen, harita kadar derin bir noktayım peygamberlerin yüzünde. Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Şu çirkin yağmurunu sileyim gözlerimin bir de bana öyle bakın, peygamber gözüyle. Dudaklarımdaki ilahiyi sessizliğimden tadın. Bağışlayın, bağışlayın ama benim de ...