Sanat eseri ile sanatçı arasındaki bağ, insan ile doğa arasındaki ilişkinin ilkel mecrada dolaştığı düzeyi korur. Burada ilkellik olarak sözü edilen elbette yaşam tarzı, düşünce düzeyi, görgü durumu, vs. değildir. Sanatçının ilkelliği, probleme her durumda salt ve hâlihazırda değinilmeyen noktadan bakarak ifade etmesinde gizlidir. Çünkü sanatçı yüzleştiği problemi daha önce kim ne şekilde algılayıp nasıl ifade etmiş olursa olsun, ilk kez ve kendi bakış açısıyla ele alınmış gibi ifade etmeye çalışır. Çevresel koşullar, kültür kurgusu, iman anlayışı, tüketim alışkanlıkları elbette yönlendirici birer unsur olarak bu sürece dahil olur ancak eser her durumda sanatçının kendi inancından bile soyutlamaya çalıştığı eleştiri alanı olarak var olur. Bu eleştirinin muhatabı sadece problemin yaratıcısı özne değil aynı zamanda muhatabı olan nesnedir.
Sanatçı gözünden dünya, altı
çizilmiş not mukabilinden gündelik yaşam prelüdü olmaktan çok içsel bir zekâyla
sezilme olanağı bulan trajedi mekânıdır: Eşyanın duyguyu öldürdüğü, bilginin
sezgiyi yok ettiği bu düzenekte diğerkâm olmak ötekinin fantastik bulduğu bir
hiçlik teranesidir. Kimse sizin gibi anlamıyorsa anlayışınız sahip çıkılmayan
bütün yükü size taşıtır. Dolayısıyla geçmişte olduğu gibi günümüzde de sanatçı
öteki anlamında gerçekliği iki kez ve farklı biçimlerde gören kişidir. Onun
gözünde var olmak, nefes alıp vermekle ilgisinden çok iki eylem arasında sıkışıp
kaldığı sürece tanıklık etmektir. Bu nedenle de sanatçı öncesi ve sonrası
herkes tarafından bilinen ancak önce ve sonra arasında saklı kalan yaşam
dışılığın bedbahtıdır. Zira hakiki yaşam olarak sıradan insandan saklı olan bu
alanda çoğumuz tarafından sezilmeyen belleğin tekrarı söz konusudur. İnsanın
durmaksızın düştüğü gök, o belleğin üstüne gerilidir ve tufan durmaksızın yağan
yeğin yağmurdur orada…
Günümüzde sanatçı olmak moda
deyişle entelektüel olma girişimidir fakat bu kavramın içini dolduran
malzemenin niteliğine bakmak gerekir: Her sanatçı namzedi öyle midir? Zira
entelektüel sıfatı biraz modası oluşturulmuş biraz da kendini hiç anlamamış
biri tarafından pazarlanmaya çalışılan ticari meta olma yolunda işleniyor gibi…
Bu nedenle kendini entelektüel sıfatına haiz gören sanatçı ile entelektüel olan
arasında karşılaştırma yapmak imkânını bulmak bile zor bana kalırsa. Birinin iştah
açan dünyasına seslenerek kendini var etme telaşında olan birey, entelektüel
olmaktan çok elektüeldir: O modayı takip ettiğinden ne tür işlerle piyasada
kalacağını iyi bilir. Kendi tatminini sağlayacağı ürünü tasarlamak derdinden
çok patronun kesenin ağzını nasıl açacağını düşünür. Bu bağlamda kendisi ve
patronu açısından faydalı gördüğü temaları büyük bir titizlikle seçip reklam
panoları, haber programları ve gazete eklerinin manşetinde boy göstermek
çabasındadır. Oysa hakiki sanatçının böyle bir kaygısının olmayacağı aşikârdır.
Herkese ve her şeye karşı kendi sezgileri ve akli olanaklarıyla cevap verme
telaşı olmayan, başkasının söz cambazı ya da ikna elçiliğini yapan bir kimse bu
tüketim tacirliğinin masumu değildir. Dolayısıyla gerçek sanatçı sadece
farkında olan değil, farkında olduğuna karşı eyleme geçendir… Ve böylece
kendisiyle eseri arasında araf bırakmayandır.
Tufan, Nuh ile Yaratıcı arasında
Araf bırakmayan yeğin yağmurdur; Nuh nebiden buyana kimsenin unutamadığı
kurtuluşun ve belki de kimsenin anlamadığı kurtarışın perdesidir; göğü
olanların sığındığı tüydür. Ona tutunarak yok olmak gibi kurtulmak da mümkündür
çünkü varlık yalnız zıddında kurtulabilir ve zıddı olmayan tek şey Allah’tır.
Sözü buradan yakalayıp imgeyi bu sadelikle anlatacak kişi sayısı azdır elbette.
Çünkü dünyaya böyle bir sadelikle bakarak eylemi kütürleştirilmemiş bir
ilkellikle okumak dünyaya sanatçı gözünden bakmayı gerektirir. Bu aşamada sözü
heykel sanatçısı Sezer Cihaner Keser’in NUH
NEVİ’DEN SERİSİ / “TUFAN” sergisine getirmek istiyorum. 29 Mayıs-11 Haziran
2017 tarihleri arasında ANKÜSEV Anakara Üniversitesi Kültür Merkezinde
sanatseverlerle buluşan sergide otuz beş heykel sergilendi.
 |
Görsel.1 |
Modern dünyada tufan konusunu belirleyerek bir sergi hazırlamak
elbette geleneksel çağrışımlara yol açmasından ötürü riskli bir başlangıçtır.
Ancak Keser’in eserleri riski göze alamaya değer niteliktedir. Zira söz konusu heykeller,
modern hurafeleri alabora eder nitelikte olmaları bakımından dikkat çekiyor.
Bunları söylerken heykel alanında doçent olan Sezer Cihaner Keser’in metal ve
ahşap malzemeden oluşan eserlerini form biçim ilişkisi açısından değil de dışa
vurduğu imge örüntüsü açısından ele almak niyetindeyim. Zira günümüzde
müşterisini memnun eden her ürün belirli bir süre sanat eseri olarak anılıyor
nasıl olsa, görsel 1.
Sanatçı tufan konusunu ele alırken gemi, tüy ve dağ imajlarına
başvuruyor. Geminin Nuh’un Gemisi’ni temsil ettiği kolaylıkla anlaşılsa da tüy
ve dağın bu şema içinde yükselme, yöneliş, kurtuluş imgesine bağlı olarak
kullanıldığı söylenebilir, görsel 2, 3.
 |
Görsel. 2 |
 |
Görsel.3 |
Sanatçının simurg, kıtalar,
tufan, tabut, karaya oturmak, kuşlar, tuzak, kapan, Nuh’un Gemisi olmak üzere
dokuz başlık altında toparladığı heykellerinin Kafdağına ulaşmak için Hüd Hüd
kuşuna inanıp simurgun şatosuna ulaşan kuşları sembolize ettiği söylenebilir.
Bu bakış açısı doğrultusunda tüyün göksel bir simge olarak gemiye binen insanın
imanını temsil ettiğini söylemek mümkündür. Bu açıdan tüyün bir taraftan yeğin
yağan yağmur anlamında tufan ve suyu temsil ederken diğer taraftan da tanrısal
daveti temsil ettiği söylenebilir, görsel
4, 5.
 |
Görsel. 4 |
 |
Görsel. 5 |
Bu bakış açısı doğrultusunda tufan
olarak gemi dışında kalıp cümle varlığı örten yağmur, üstünde yükseklere (dağın
zirvesine, biçimden öze) çektiği gemi tebaasını hayatta tutan kurtarıcı kuştur:
Su, kendisiyle birlikte yükselttiği varlığa bir çeşit kanat olmuştur. Bu bakımdan sanatçı tüyleri kimi zaman gemiye
ilişik kanat kimi zaman gemi küreği kimi zaman da bilinç imgesi bağlamında
kullanmıştır, görsel, 6, 7.
 |
Görsel. 6 |
 |
Görsel. 7 |
Gemi formunu tasarlarken asıl
formun biçimine uygun olarak gerçekleştirdiği stilizasyon doğrultusunda göğe
açık âlem formuna ulaşan sanatçı, soyut bir ifade olanağı bulmakla birlikte buradaki
geminin sıradan bir su aracı olmadığı yönünde fikir sahibi olduğunu dışa
vuruyor. Zira Nuh’un gemisi bir deniz aracı olmasının dışında yönelme, yalvarma
ve yakarma mekânı yani yönelenin bilincidir.
Nuh’un Gemisi insanın düşünce ve eylemiyle tasarlayıp ürettiği kültür
anlamında bilinci, bu dünyada yapıp ettiği her şeyden geriye kalan hediğidir.
Çünkü tufandan sonraya kalan tek dünya kabı o ve onun içine sığandır. Gemiyi
sefere çıkaran yağmur her ne kadar yerde kalana afet olsa da gemiye binenler
için gökten yükselen nimettir. Bu nedenle sanatçının ulaştığı form her ne kadar
gemiye gönderme yapan bir soyut bir im olsa da asıl işaret ettiği anlam yakarış,
yöneliş ve yalvarıştır, görsel 7.
Buraya kadar söylenenler
doğrultusunda sanatçının sadece biçim derdinde olamadığı biçimi derin bir
izlekten bilinç alanına iten öze duyarlı bir bilinçaltıyla hareket ettiği
söylenebilir. Fakat bu aşama da sanatçının güncel şema içinde tufana farklı bir
anlam yüklediğini de söylemek gerekir.
Modern insanın zihninde mitolojik
bir anlatı veya dini bir mesel gibi yer bulduğu düşünülse de Tufan, modern
yaşam alanını dolduran stres sarmalında öznenin akıl oyunu ile gizlenmeye
çalışılan güncel tehlike olarak bilinçaltını işgal etmiş durumdadır. Bu
bakımdan tufan geçmiş zamanların tükenişe karşı diriliş çağrısı olan anılmanın
yanında tanrıdan yüz çevirip insana yönelen muhatabın zihnini mütemadiyen
titreten zelzeledir. Bu kez titreşim alanında bulunan modern bireyin yakarışı, göğe
yükselme isteğindeki somut plandan yerde gizlenme, özneden saklanma,
sıradanlaşma çabasına dönüşmüştür. Bu ifade bir çeşit dua mıdır(?) bilinmez
ancak ifadenin yöneldiği gizli özne kimse kurtarıcı olması beklenen de
muhtemelen odur.
Bana kalırsa modern insanın
trajedisine cevap verecek özne sadece sıradanlıktır. Zira modern insan suyun
durulmasını bekler. O kurtulmak istemez sükûnet ister. Çünkü tüketme
olanaklarının elinden alınması, yoksunluk ve yoksulluk fikri onun hürriyet
sandığı şeyin gasp edilmesi anlamına gelir. Bu bir tür morfin bağımlısı olmak
garantisiyle hastalığa boyun eğme isteğidir.
Keser’in heykellerinden yola
çıkarak bu probleme yanıt aramaya çalışıldığında, günümüze ilişkin düşünceyi
öncelikle “karaya oturmak” temalı heykelleri ele alarak çözümleyebiliriz. Zira
karaya oturuş, günümüz dünyasına ulaşmak anlamında geçmişten kurtuluş bağlamını
temsil etmektedir. Tufan mitindeki sembolizmi dağ, gemi ve tüy imgesiyle
birleştiren Keser, simurg efsanesine gönderme yaparak küllerinden yeniden
doğmak anlamında yanık mekân, taze bilinç, saf inanç idrakini dışa vurmaktadır.
Fakat bu üç göndermenin aynı zamanda kurtuluşun yeniden çürümeye yüz dönme
anlamına geldiğini de temsil ettiğini dikkatten kaçırmamak gerekir, görsel 8, 9.
 |
Görsel. 8 |
 |
Görsel. 9 |
Dağ, mitolojilerde dünya yaşamının ortaya çıkması ve bu
anlamda insanın kaostan arınıp bilinç oluşturması bağlamını temsil eder. Bu
bağlamda Keserin heykellerinde biçimin dönüşmeye başladığı piramit, dağ
temsiline gönderme yapmakta ve yaşamsal olanak, biçim endişesi, üretme becerisi
anlamına gelmektedir. Fakat bu tür bir yönelişle biçimin kendi ilkel temsilini
aşarak sıradan bir durgunluğa yöneldiği de gözden kaçmıyor. Zira karaya oturan
geminin bütünleyeni olarak şekillenen tüy bu aşamada yerini dağın temsil ettiği
dünyaya bırakıyor. Buradaki vurgu göksel beklentinin dünya hevesiyle yer
değiştirdiği şeklinde anlaşılabilir., görsel
10, 11, 12, 13 .
 |
Görsel.10 |
 |
Görsel. 11 |
 |
Görsel. 12 |
 |
Görsel. 13 |
Sezer Cihaner Keser yukarıda ele verdiği duyguyu “tuzak”
ve “tufan” ismiyle somutlaştırdığı heykellerinde daha net bir şekilde dışa
vurmaktadır. Bu kez tufanın modern anlamını ifadeye yönelen sanatçı, bir
sarmalı andıran çemberlerin arasına yerleştirdiği içi oyulmamış ahşap gemiden
oluşan heykelinde tüy kullanmaksızın, endişe söylemini çağrıştırıyor. Zira dolu
ve bir anlamda içi insana kapalı, insanı kurtuluşa çağırmayan, diriliş
önermeyen bu yer modern mekanının insanı bilinçsizliğe ittiği imajını dışa
vurmaktadır. Bu durumu “tuzak” olarak ifade eden Keser, çembere dikey olarak
eklediği tellere dolaşmış tüy ile de bir
anlamda tutsaklığın yakarışı engellediğini dillendirmeye çalışıyor, görsel
14, 15.
 |
Görsel.14 |
 |
Görsel. 15 |
Daire (çember) sembolizmiyle vurguladığı kutsal
arkaplandan vaz geçerek bir grup eserinde umutsuzluk içindeki insanın kendi
problemini kendi aklıyla çözme telaşında olduğunu ifade etmek üzere kare
çerçevelere yönelen sanatçı, yer ve gök arasında sıkışan benliğin çatışmasını
kare içinde kare ve dikdörtgen alanlar oluşturup bu alanlara tüy
sıkıştırmıştır. Modern tufanı düşündüren bu ifade doğrultusunda, yerel mekanın
içindekini kendi içine hapsettiğini anlıyoruz. Zira dış mekanın kare planında
belirgin egemen bilinç, kendi ideolojisiyle biçimlendirdiği bireyi özenle
hazırladığı hücresine hapsediyor. Kendisini tutsak olarak algılayan modern
bireyin kaçışı yine kaçtığına olacağından birey kendisinde ve dolayısıyla kendi
hücresinde kalmayı tercih ediyor. Bu şekilde sıradanlaşan birey eylemiyle
tehlike arz etmediğini dışa vurmayı deniyor, görsel 16,17, 18.
 |
Görsel. 16 |
 |
Görsel.17 |
 |
Görsel. 18 |
İçe kapanarak sıradanlaşma çabasıyla tüketilmeye boyun
eğen bireyin iç yakarışı bu defa kutsal olanın yeniden anlamlandırıldığını
fakat bunun kuramsal bir tepki olarak geliştiğini anlamamızı sağlıyor. Bu çaba
doğrultusunda imge ilkel çağrışımından koparak modern çaresizliği vurgulamaya
yöneliyor.
Sanatçının “kazığa çekilmek” adıyla somutlaştırdığı
heykeller bağlamında bu duygunun bir çeşit soyut karşılığa yöneldiğini
anlıyoruz. Başlangıçta gemi formuyla açığa çıkan yakarış, yalvarış ve yöneliş
imgesi bu defa kurtarıcı çağrının insan eyleminde tutsak hale geldiği imajıyla
karşımıza çıkıyor. insanın insan denen kurtarıcının elinde insana yükseltilme
çabasına hapseldiği bu düzenekte çaba çaresizlik doğruyor. Zira sanatçının Nuh Tufanı’na
yüklediği anlam ile içinde bulunduğu modern tufanın ifadesi farklılaşıyor. Tüye
tutunmuş gemi formunda biçimlenen yeniden
doğuş isteği, bu defa gemiyi içine alan küçük evrende “kapan”a dönüşen
heykeller bağlamında birey çevre çatışmasına dönüşüyor, görsel 19, 20, 21, 22.
|
Görsel. 19 |
 |
Görsel. 20 |
 |
Görsel 21 |
 |
Görsel. 22
|
Son aşamada değerlendirebileceğimiz eserlere “Tabut” ismini
veren sanatçı, zannımca son bir söz söylemeye gerek yok diyor, görsel 23, 24.
Yorumlar
Yorum Gönder