Ana içeriğe atla

SENSİZLİK TEKKESİ-I / Ruhi Konak


Biz kaç kişiyiz diye sordum da biraz önce, kim bilir (?) dedim kendi kendime. Kaç kişi olmak icap ederse o kadarız işte... Bu oda, kaç kişinin sensizliğini sığdırabilir ki boşluğuna? Zemindeki yıpranmış halı, duvardaki minyatür, tavandaki altmış voltluk ampul, pencereye yaslanmış tül, şu sehpa, koltuklar, antika sandık bütün bu eşya, kişiden sayılabilir mi? Şu konsol mesela, kaç kez konuşmuşluğum var onunla. Ayna. Önünde durduğum her vakit başka birini anımsatıyor bana. Saksıdaki ebegümecine dokunuyorum. Seviyorum. Canım diyorum sesli sesli gülümsüyormuş gibi yüreğimin içine.

Bu saydıklarım kişi olmayacak şeyler, farkındayım. Fakat hafızaları var sanki. Geçmişi andığımızda onların şahitlikleri işe yarıyor gibi. Dokunduğun bu boşluk, sürtünüp geçtiğin şu eşyalar her şeyiyle burada tutuyor seni. Vaz geçtiğin eylemlerin, kenara köşeye bıraktığın sesin, kokun, bakışların senden kopup bu odanın envanterinde kayda alınmış ölümsüz birer kanıt. Her şey yok olsa da onlar burada kalacak. Başka birinin yaşamını dışardan tamamlayacak…

Kabul edersin ki unutulmakla yok olmak aynı şey değil. Unuttuklarımız yaşamsız kalmazlar.  Bizden eksilerek kendini yok etmek diye bir şey yok. Biz o geçmiş yaşamın anısı olarak başka bir olayda bulunuruz sadece… Çünkü anılar sonsuza kadar aynı yerde aynı kişilerle tekrar eden bağımsız yaşam kesitleridir. Öznesinde parçalanıp nesnesiyle bütünleşen bir varlık çabasıdır, anı.

Bu ev sensizliğin tekkesi diye mırıldandım da geçen gün yüzünü anımsadım sonra, bakışlarını, sesindeki o haykırış tonunu… Hayır dedim. O kadar da değil. Sen hala burada mısın? Çünkü burada anımsayabiliyorum seni. Burada yeniden konuşabiliyorum seninle. Boşluğun seni sakladığı gözeneklerde dolaşmak için yetenekli bir ben var sanki içimde de nereye saklansan orada buluyor seni.
 
Kaç kez saklandın bu evde? Kaç kez gizli gizli izledin beni sensizliğin şaşkınlığında? Kaç kez gülümsedin kim bilir bu loş odanın hüznünü deşerek, kaç kez kahkaha attın? Çok şey anımsayabilirim aslında fakat insan andıkça çoğalıyor. Biz çoğalıyoruz. Sayılamayacak kadar çok oluyoruz böylece. Amaaann’ deme sakın. ‘Saçma sapan sorular soracak kadar yalnızız işte’ deme. Azız. Hem de çok az. Kendimizle konuşurken başkasına seslenecek kadar az.’ deme. Çünkü en az iki kişidir insan. Bütünleşememiş iki yarım kişi. İki Nazlı bakış...  

Bunun tuhaf bir düşünce olduğunu söyleyebilirsin. Hatta psikolojimin bozuk olduğu üzerine fikir de yürütebilirsin. Fakat ben yanıldığını söyleyeceğim. Yanılıyorsun. Ayrıca beni yargılayabiliyor olman da ileri fikirlilik değil. Hele hele sağlık belirtisi hiç değil. Aksine dikkatsizlik. Şu beynim dediğim şey fikir üretirken bile beni bir başkası olarak kullanıyor. Sırf bu sebepten düşüncenin kaynağı ile düşüncen arasında mesafeyi fark etmem gerekir, kendi sınırlarımı algılayabilmem için.  Ne alakası var deme? Çok alakası var, hem de çok.
 
Mesafenin olduğu yerde ayrılık vardır diyordu bir filozof. Öyle alaycı gözlerle bakma bana. Lütfen! Diyordu evet! bu mesafeden dolayı belki de en az iki kişiyiz işte…

Biz mesela. Sen ve ben. Oldum olası yarımız. Hiç kavuşmamışız. Bütünleşememişiz. Aramızdaki mesafe hiç kapanmamış. Birbirimize ulaşmak için sürekli seyahate hazırız da düşecek yolu bulamıyoruz sanki. Dürüst olalım lütfen. Filozof haklı. Mesafede ayrılık var. Kavuşamıyoruz, birbirimizi kendimizden daha çok hissettiğimizi iddia ederken hem de…

Mesafe demişken yanlış anlama lütfen. Öyle kıtalar arası bir uzaklıktan bahsetmiyorum. Sana seslendiğim kadar kısa bir mesafe. Harfin bittiği, kelimenin oluştuğu kadar gözünün gözüme dolduğu, bakıştığımız kadar kısa mesafe. Kalk gel desem gelinmeyecek kadar mesafe işte.

Sensizlik. Seni bu kadar yakından hissederken başkası olmak korkunç şey…  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülten Akın’ın “Sonra İşte Yaşlandım”ı üzerinden: Susku / Fatih Çodur

“Bir roman kadar uzun bu tümce, -sonra işte yaşlandım…”  Gülten Akın, “Sonra İşte Yaşlandım” kitabına yukarıdaki dizelerle başlıyor. Yani “kısa şiir/...”lerin “bir’incisiyle. Öyle gözüküyor ki bu sesli ifade (sonra işte yaşlandım), daha en baştan kitabın bütününde kullanılacak yöntemin sunumunu yapıyor okuyucuya. “Sizlere birkaç tümcelik adımlarla, çok bir yol aldıracağım” deniliyor. Çok sesli ifadelerle birer monolog-şiiryaratılacak kanısı veriliyor. Elbette konu bütünlüğünün bozulmaması için şu açıklamayı yapmamız gerekir. Şiirin başlı başına bir monolog olduğu düşünülebilir. Onun, bir dışa vurumdan farklı olarak, bir iç konuşma olduğu gerçekliği yadsınamaz. Fakat kendi havzasında oluşturduğu özgün dil nedeniyle monolog’dan semantik bakımdan da ayrılır. Bundan dolayı, kitaptaki bu yaklaşım biçimini şöyle ifade etmemiz daha doğru olacaktır:  Yazıda “sonra işte yaşlandım” dize’sinin, ‘dizecik’ kelimesiyle ifadelendirilmesinin sebebi, kitaptaki “kısa şiir/…”leri ...

2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ…

   2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ… Sanatçıçalışıyor tarafında düzenlenen 2. Minyatür Çalıştayı, Kocaeli Karamürsel ve Yalova Altınova’da yirmi sanatçının katılımı ile gerçekleştirildi. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen çalıştay, Doç. Ruhi Konak başkanlığında projelendirilerek gerçekleştirildi.             22 Ağustos 2002 pazartesi günü saat 09.00’da Karamürsel Öğretmenevi etkinlik salonunda başlayan çalıştay, aynı gün 18.00’da Yalova Elgelsiz Sanat Galesi’nde açılışı Vali Muammer Erol, Emniyet Müdürü Göksel Topaloğlu ve İl Kültür Müdürü Şeref Tali’nin katılımıyla yapılan ‘Işılay Konak Kişisel Restorasyon Sergisi’ ve ‘Mine Dilber Kişisel Tezhip Sergisi’ ile devam etti. 23 Ağustos 2002 tarihlerinde Karamürsel Öğretmen evinde devam eden çalıştay 24 Ağustos 2022 çarşamba günü Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Kuş Gözlemevi’nde gerçekleştirildi. Sabah Gözlem...

Güzelliği Bağışlayan / Damla Nur AKKİRPİ

Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Beni koruyan peygamberin omzuna yaslanıp zamanı seyrediyorum. Tam da bu zamanlar kadınlık çağım görmediğiniz, ışıklı suda bekleyen o çocukları ben doğuracağım. Bağışlayın ama benim de güzelliğim var. Çocukluğumdan attığınız top canımı kırdı, Bana bir can borcunuz var. Gerekirse toplayın pılımı pırtımı başka şehire gönderin beni. Can kırıkları olmayan bir şehire, kanımdan kesik götüreceğim. Ben ki bir peygamber ümmetiyim, benim en korunaklı yanım peygamberim. İnanmayacaksınız ama benim de güzelliğim var. Ellerimde açan deniz, çiçeklerden erken getiriyor baharı. Ben şimdi bir doğu, bir batı kanadıyım yaşamın. Dünyanın yuvarlak oluşundan evrilen, harita kadar derin bir noktayım peygamberlerin yüzünde. Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Şu çirkin yağmurunu sileyim gözlerimin bir de bana öyle bakın, peygamber gözüyle. Dudaklarımdaki ilahiyi sessizliğimden tadın. Bağışlayın, bağışlayın ama benim de ...