Ana içeriğe atla

Militarist Evren Sanatçı Gogh’a Karşı / Ruhi Konak


İdeal iktidar, ötekini kendine bağlamak anlamında, nesneyi manipüle edip özneye mecbur kılma girişimi değildir. Daha çok tebaayı hürriyeti ile buluşturma mekanizmasıdır. Aksi iddia edildiği durumlarda güçlüler egemen, zayıflar köledir ve bu düzende her iki taraf açısından hürriyet işlevsel değildir. Zira hürriyeti başkası tarafından tanımlanan birey kendisini hür hissetmezken ötekinin hürriyetini kategorize eden güçlüler, soylular, yöneticiler, zenginler, vb. de hür değildir; sadece egemendir.  Çünkü ötekini hürriyetinden alı koyarak sınırlandıran birey vicdanını ihtiyacına esir eder.

İnsanlık tarihine bakıldığında egemenlerin iktidar süreçlerini destekleyen ideal bağlamın militarizm olduğu söylenebilir. Bu bakımdan sanatın militarizm ile bağdaştırılması, resmi bir örgütleme, hizmet içi bir güdülemedir: Bazı durumlarda resmi ideolojinin mangalına köz taşımak için yetkili merci olarak görevlendirilen sanatçı namzedi, sanatı ideal alandan uzaklaştırarak iktidarın çomağı gibi kullanmaya çalışmıştır. Bu şekilde bir iktidar yamaklığı sanatın toplum için olduğu görüşünden beslense de toplumun kimin için var olduğu sorusuna ikna edici türden bir cevap bulamamıştır.

Aklın kendinde makul olduğuna iman etmiş bazı yapılar iktidar, ideoloji ve toplumu bütünleştirmek üzere daha ekili bir bağdaştırıcı bulamadıkları için sanatı kullanmışlardır. Bunu yaparken iktidarın sanata katkısı veya sanatı geliştirme becerisi üzerine konuşmak mümkün değildir. Zira bu gibi durumlarda sanat bir amaç olmaktan çok bir araç olarak kullanılmıştır. Bu tür eserlerin sanatçısı bir çeşit militarist olmasının yanı sıra kendi hürriyetinden yoksun ve hatta kendi hürriyetine düşman bir birey olarak militarizmin besleyicisidir. Dolayısıyla militarizmi besleyen bireyin ürünü sanat eseri olmaktan çok iktidar marşı, hükümdar söylevi, cunta kompozisyonu, vb. gibidir.

İktidarın sanatla ilgisi sanatçının yaratıcılığını beslemek, onun hürriyetine katkı sağlamak ve sponsorluk noktasında söz konusu olabilir ya da birçok Osmanlı sultanında da görüldüğü üzere kendi sanatını icra etmek yoluyla sanatı teşvik etmek şeklinde anlam kazanabilir. Diğer türlüsü sanatçıyı yönlendirme veya sanatçının hürriyetini gasp etme girişimidir. Bütün bunları söylerken sanatçının benimsediği bir ideoloji veya iktidar düşüncesi olmadığı da söylenemez. Fakat sanatçı kendi düşüncesini sanatsal bir amaç doğrultusunda ve kendi hürriyet alanında temellendirmek zorundadır.

Bir çeşit militarizm barındırması bakımından resmi ideolojiyi halkla buluşturma noktasında sanat iktidar ilişkisi bizim ülkemizde de cumhuriyetin erken safhasında kullanılmıştır. Resmi ideolojinin iktidar erkini hissettirmek ve modernleşme sürecini desteklemek üzere bir grup sanatçıyı görevlendirdiği bilinmektedir. Bu bağlamda iki farklı biçim özelliği ve dolayısıyla dil doğrultusunda Türkiye toplumu yönlendirilmeye çalışılmıştır. İlk grupta, realist özelliği ön planda tutulan heykeller, yağlı boya portreler, fotoğraflar ve kahramanlığa sahne olan savaş hikâyelerinin tasvir edildiği tual ve rölyef, vb. eserler üretilmiştir. İkinci grupta ise modernleşme sürecinin hızlanmasına katkı sağlamak üzere geleneksel dilin anlam ve aktarım süreçlerini öteleyen, sınıfsal bir gereksinim imajı oluşturulduğu için toplumun büyük çoğunluğuna benimsetilemeyen modern sanat eserleri yer almaktadır.

İlk grupta yer alan eserlerdeki dilin realist oluşundan yola çıkarak devletin toplumla buluşma, kendini topluma hissettirme çabasıyla vücut bulan bir tür propaganda malzemesi olduğu söylenebilir. Bu eserlerde biçim sıradan olmakla birlikte verilmek istenen mesaj açık ve toplumun bütün katmanları tarafından kolay anlaşılabilirdir.

İkinci grupta yer alan eserler ise yabancı ve belirli bir zümreyle bütünleştiği düşünülen imge bağlamında üretilmiştir. Bu nedenle Türk insanı bir geleneği olmasa da doğal özdeşliği dikkate alarak realist eserlere gösterdiği ilgiyi bu grup eserlere göstermemiştir. Hatta modern sanatın batılı dili, ülkedeki kent soylu sınıf tarafından bile zor bela ve hatta zorunlu olarak anlaşılmıştır: Eserin koleksiyon değeri, ticareti geleceği, sınıfsal göstergesi bakımından üst tabaka bir gösteriş malzemesi olması ve ideolojik çağrışımı bu anlam arayışının en önemli güdüleyicisi olmuştur.

Yüz yılı aşkın süredir batılılaşma çabası doğrultusunda devlet eliyle programlanan eğitim süreçleri doğrultusunda, ülkemizde modern sanata ilişkin nicel alışkanlık oluşturulmuş; bu bağlamda modern sanatın önemli temsilcileri yetiştirilmiştir. Böylece güncel bağlamda modern sanat resmiyetini yitirip sivilleşe bilmiştir. Fakat kent soylu sınıf sivilleşmeyi becerememiş militarist düşüncenin bilinç altında oluşturduğu kir bir türlü dezenfekte edilememiştir.

Söz konusu sivilleşme ile toplum ayağında gerçekleştirildiği düşünülen yükseliş militarist egoyu daha derin çukura itmiştir. Zira başlangıçtaki imajıyla geleneksel toplumu modern dünyayla buluşturma ve bu bağlamda modern iktidarı benimsetme aracı olarak kullanılan sanat, 1990’larda örtük rüşvet belgesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu durumun en önemli örneği darbeci Kenan Evren’in sanatçılığı sürecidir.

Sözü edilen figürün toplumu dikkate alan bir zihniyeti değil de aksine kent soylu bir girişim olarak militarist gücü temsil ettiği aşikârdır. 1990’lı yıllarda iktidarını kaybeden Evren, askeri vesayeti yönlendirebildiği bilinciyle hala iktidarda olduğu imajını sürdürmek için ve her durumda magazin gündemini meşgul etmek çabasıyla resim yapmaya başlamış; gazete kupürleri ve fotoğraflardan yola çıkarak ürettiği resimleri ile büyük müzayedelerin en pahalı ressamı olmuştur. Bu haliyle Van Gogh’a rakip olduğu düşünülmüş olacak ki, Evren’in eserlerini satın almak zengin zümrenin itibar tazeleme sürecinde büyük sanat iştiraki olarak lanse edilmiştir.

Sırtını militarist güce dayadığından haberdar olan zengin ve bu nedenle soylu olduğunu iddia eden zümre, iktidara yaranmak için sanatsal değeri hakkında hiçbir fikre sahip olmadığı eserleri fahiş fiyata satın almıştır. Hatta Koç ve Sabancı Müzeleri gerçek sanatçının kim olduğunu bile bile gözü kapalı şekilde Kenan Evren resimlerini koleksiyonlarına katmıştır.

Sivil haliyle Kenan Evren olduğu durumda hiçbir müzayede salonuna girmesi mümkün olmayan bu resimlerin Van Gogh’un sanat icra ettiği dünyada değer görmüş olması şimdi ve gelecek zamanların utanç kaynağıdır. Zira Van Gogh’un resimlerinde yaratıcı istek ve estetik amaç izleyicisinde güzel ve hürriyet iradesini harekete geçirirken Evren’in resimlerini izleyenlerde makam, mevki, güç ve esaret iradesi harekete geçmiştir.


IHLAMUR Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi 50. Sayıda yayınlanmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülten Akın’ın “Sonra İşte Yaşlandım”ı üzerinden: Susku / Fatih Çodur

“Bir roman kadar uzun bu tümce, -sonra işte yaşlandım…”  Gülten Akın, “Sonra İşte Yaşlandım” kitabına yukarıdaki dizelerle başlıyor. Yani “kısa şiir/...”lerin “bir’incisiyle. Öyle gözüküyor ki bu sesli ifade (sonra işte yaşlandım), daha en baştan kitabın bütününde kullanılacak yöntemin sunumunu yapıyor okuyucuya. “Sizlere birkaç tümcelik adımlarla, çok bir yol aldıracağım” deniliyor. Çok sesli ifadelerle birer monolog-şiiryaratılacak kanısı veriliyor. Elbette konu bütünlüğünün bozulmaması için şu açıklamayı yapmamız gerekir. Şiirin başlı başına bir monolog olduğu düşünülebilir. Onun, bir dışa vurumdan farklı olarak, bir iç konuşma olduğu gerçekliği yadsınamaz. Fakat kendi havzasında oluşturduğu özgün dil nedeniyle monolog’dan semantik bakımdan da ayrılır. Bundan dolayı, kitaptaki bu yaklaşım biçimini şöyle ifade etmemiz daha doğru olacaktır:  Yazıda “sonra işte yaşlandım” dize’sinin, ‘dizecik’ kelimesiyle ifadelendirilmesinin sebebi, kitaptaki “kısa şiir/…”leri ...

2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ…

   2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ… Sanatçıçalışıyor tarafında düzenlenen 2. Minyatür Çalıştayı, Kocaeli Karamürsel ve Yalova Altınova’da yirmi sanatçının katılımı ile gerçekleştirildi. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen çalıştay, Doç. Ruhi Konak başkanlığında projelendirilerek gerçekleştirildi.             22 Ağustos 2002 pazartesi günü saat 09.00’da Karamürsel Öğretmenevi etkinlik salonunda başlayan çalıştay, aynı gün 18.00’da Yalova Elgelsiz Sanat Galesi’nde açılışı Vali Muammer Erol, Emniyet Müdürü Göksel Topaloğlu ve İl Kültür Müdürü Şeref Tali’nin katılımıyla yapılan ‘Işılay Konak Kişisel Restorasyon Sergisi’ ve ‘Mine Dilber Kişisel Tezhip Sergisi’ ile devam etti. 23 Ağustos 2002 tarihlerinde Karamürsel Öğretmen evinde devam eden çalıştay 24 Ağustos 2022 çarşamba günü Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Kuş Gözlemevi’nde gerçekleştirildi. Sabah Gözlem...

Güzelliği Bağışlayan / Damla Nur AKKİRPİ

Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Beni koruyan peygamberin omzuna yaslanıp zamanı seyrediyorum. Tam da bu zamanlar kadınlık çağım görmediğiniz, ışıklı suda bekleyen o çocukları ben doğuracağım. Bağışlayın ama benim de güzelliğim var. Çocukluğumdan attığınız top canımı kırdı, Bana bir can borcunuz var. Gerekirse toplayın pılımı pırtımı başka şehire gönderin beni. Can kırıkları olmayan bir şehire, kanımdan kesik götüreceğim. Ben ki bir peygamber ümmetiyim, benim en korunaklı yanım peygamberim. İnanmayacaksınız ama benim de güzelliğim var. Ellerimde açan deniz, çiçeklerden erken getiriyor baharı. Ben şimdi bir doğu, bir batı kanadıyım yaşamın. Dünyanın yuvarlak oluşundan evrilen, harita kadar derin bir noktayım peygamberlerin yüzünde. Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Şu çirkin yağmurunu sileyim gözlerimin bir de bana öyle bakın, peygamber gözüyle. Dudaklarımdaki ilahiyi sessizliğimden tadın. Bağışlayın, bağışlayın ama benim de ...