
Bana
şarkılardan bahset
Çeşme
başlarında doldurulmayı bekleyen kirli maşrapalardan
Çınar
kovuklarına bırakılan mektuplardan
Eline el
değmemiş ellerin kumar masalarındaki çevikliğinden…
İnandıkça
bereket tanrıçasına tanrı elini üzerimizden çekti
Kim bilir
hangi devrin sanat akımında kıvranıyor büyümeden önce dinlediğim son ninni.
“Delirtmeyin
beni delirecek kadar değil aklım“ diyecek oluyorum sokak çaycısına,
Hayallerimi
tırmalıyor bir kedi,
Selam duruyor bakıcısına basit bir göz
manzarası,
Klişe bir duvar resmini andırıyor deniz,
Anılarını bağlamış ayağına atlıyor ölümü kurtuluş sanan bir keriz.
Hâlbuki
ölmek…
Ben öldüm, bilirim; sırtında taşıdı insanlar beni sonra
birden, bıraktılar
O gündür mahpusum.
Nasılda
özletti kendini kerata kim bilir kaç yaşına bastı
Ben
bilmem unuttum saati yılları…
Son
içtiğim kahvede bıraktım kırk yıllık hatrı
Sahi
hatırlar mısın?
Hatırlamazsın ama unutursun sen, hep
unutmuşsundur yağmur getiren bulutları, gitmediğin ülkelerin ismini birde
şekersiz içtiğimi çayı.
Bana bu
kadar veda sana bu kadar acı yetmeli
Bana o
şarkıdan bahset
O dağdaki
evi, Moğolistan kokulu bebeği birde baktıkça yandığım o mavi gözlü devi.
Selam et
kuşlara, yarasaların da selamı var.
Canın çekerse çık gel buralar hep ölü, son
yaşamayı da koyuyorum zarfa, sana bahar gerek bana sen.
Gelirken
sarı güller getirmeyi unutma.
Unut-
ma …Umut ha…
Yorumlar
Yorum Gönder