Böylece çadırın grafik
olarak benzeştiği kepeneğin, evin ön şeması olması bakımından kişiselleştirilmiş
kozmosu temsil ettiği söylenebilir.
Bu bakış açısı
doğrultusunda duvarlardaki dörtgenler yerel mekânın sınırlarını vurgular. Çatı
kurgusuyla ortaya çıkan kubbe, çadırı çevreleyen boşluk bağlamında evreni;
kubbeyi oluşturan üçgenler ise yerel mekânın canlılığını ve derinliğini temsil
eder.
Cephenin iki dikdörtgen
olarak bölünmüş olması ile yer gök şemasının sadece madde bilinç göndermeleri
ile sınırlandırılmadığını ayrıca kapı açıklığını oluşturan iki kenarın eril
dişil özelliklere de gönderme yaptığı da söylenebilir. Dolayısıyla yatay dikey
çatışmasıyla ortaya çıkan biçim doğrultusunda nesnenin kurgusunda ergonominin
sınırlarının aşılarak çevreye yerleşik evrenden de söz edildiği görülür.
Güncel şemada
kullanıcısının kültürel düzeyi, sosyal pozisyonu ve ekonomik yetkinliği
bakımından vasat bir ideolojik temelde görülse de kepenek mimarisine yerleşik
sembolizm, ilkel mucidin modern zamanlara sızan ideacı aklını temsil eder. Zira
ilkel namzedin şekil algoritmasına bakarak, kaosun düğümlerinin çobanın bakış
açısından da çözüldüğü bir dünyanın varlığından söz edilebilir.
Bu bakımdan evrenin
kişileştirilme sürecinin onun anlaşılma süreci ile ilişkili olduğunu
söyleyebiliriz. Dolayısıyla formu şemalaştırma veya sayısallaştırma eğilimi,
bilinçli veya bilinçsiz olarak, meseleyi zorlaştırarak anlatmak isteğinden çok
kolaylaştırarak anlamak isteğiyle ilgilidir. Bu tavır sanatçının çevreye ve
çevredekine yaklaşımından farklı değildir.
Kepeneğin formundan yola çıkarak seramikler yapan Emrah Pek, bir çocukluk düşünden hareketle tasarladığı eserlerinde, nesnenin mekânla bağlarını sorguluyor: Kepeneğin bünyesinde işaretli şekilleri büyük bir titizlikle keşfedip, şeklin nesneden yansıttığı anlamı aramaya yönelen sanatçı, farklı formlar bağlamında ifadeyi çeşitlendiriyor.
Genel kurgu bakımından dikdörtgen ve üçgen prizmaların birleştiği bünyelerde bezemeci yaklaşımdan uzak durulduğu görülmektedir. Anlamı salt bir geometri doğrultusunda işleyen eserlerde, tekil formların tekrarı dikkat çekerken yaşam düzlemindeki derinliğin vurgulanmaya çalışıldığı söylenebilir.
Tekrar eden dikey-yatay,
büyük-küçük, eril-dişil (negatif-pozitif) formlar ile vurgulanan zıtlık
doğrultusunda sanatçının yerel bağlamın üretkenliğine ve yaşamın
sürdürülebilirliğine olduğu kadar zıtların dengeleyici özelliklerine de
gönderme yaptığı görülür.
Ayrıca formların ikiz ve her tülü benzeşmeye rağmen zıt karakterli olarak tasarlanmasından bakış açısının, sanatçının yerleşimi ile belirgin somut bağlamla sınırlandırılmadığını vurgulanması bakımından da önemlidir.
Köşeli formların
çoğunlukla daireye vurgu yapan kavislerle tamamlanmasından yola çıkarak,
formların çevreden yansıyan veya çevreyi tekrar eden bir mimarinin işareti
olduğu fikrini yineleyebiliriz.
Burada sözü edilen
çevrenin bir psikoloji veya sosyoloji bağlamından çok felsefi bir derinliği
işaret ettiğinin altı çizilmelidir. Zira Emrah Pek’in eserlerinde yerleşim,
yerel bir muhitin tayininden çok sonsuzluk bağlamının dışavurumuyla ilgilidir. Her
form geometrik çeşitlilik bağlamında farklı bir bakış tecrübesini yansıtır.
Yorumlar
Yorum Gönder