Ana içeriğe atla

MEHMET DÜĞMECİ “Kese Kâğıdı” — Sinop’ta Bir Akşamüstü

                                                                       

 “Kese Kâğıdı” — Sinop’ta Bir Akşamüstü 

Mehmet DÜĞMECİ 

Yaz sonuna yaklaştığımız o günlerde, Sinop’un sıcaklığı yerini serinliğini hissettiren akşam meltemlerine bırakmıştı. Tatil için geldiğimiz bu küçük ama zarif şehir, deniziyle, sessizliğiyle, eski taş sokakları ve kaleye yaslanmış evleriyle hemen içime işlemişti. 

Güneş, Karadeniz ufkuna doğru ağır ağır eğilirken sahilde yürümek istedik. O an, güne eşlik etsin diye aklımıza bir çekirdek çitleme fikri geldi. Bu küçük keyfi tamamlamak için sahile yakın, kale kemerinin iç kenarındaki eski bir kuruyemişçiye girdik. 

Uzaktan gelen kavrulmuş çekirdek kokusu, dükkânın içine adım attığımızda yerini tanıdık Türk kahvesi kokusuna bırakmıştı. Kavrulmuş fındık, tuzlu leblebi, badem, fıstık, kuru üzüm ve kayısı; hepsi camekânın arkasında sıralanmış, sanki yılların el alışkanlığıyla yerli yerindeydi. Raflar küçük cam kavanozlarla doluydu, her şey sade ama düzenliydi. Rengârenk akide şekerleri, çeşit çeşit lokumlar, envaiçeşit kuru meyveler gözden kıskanılır halde kavanozlara doldurulmuştu.

Tezgâhın ardında, yaşını tam kestiremediğim ama yıllardır bu işi yaptığı her hâlinden belli olan bir adam duruyordu. Gülümsedi. 

“Buyurun gençler,” dedi. Sesi ince ama kararlıydı. 

“Biraz kavrulmuş çekirdek alabilir miyiz?” diye sorduk. 

Ne kadar istediğimizi sormadan, sessizce bir kese kâğıdına çekirdekten kürekle koyup tarttı. Tam paketi alıp çıkacakken fark ettim: Çekirdeklerin konduğu kese kâğıdına, sanki istemeden yapışmış gibi duran ikinci bir boş kese kâğıdı ilişmişti. Refleksle onu geri uzattım.

 “Sanırım bu yanlışlıkla yapışmış,” dedim. 

Adam bir an sustu. Göz göze geldik. Hafifçe başını eğdi. Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm belirdi:“Peki,” dedi. 

“Çekirdeğin kabuklarını nereye atacaksınız?”

İçimde tuhaf bir sıcaklık yayıldı o an. Ne diyeceğimi bilemedim. Dudaklarımda bir ‘özür’ ararken, mahcup bir gülümsemeyle o ikinci kese kâğıdını geri aldım.

Dışarı çıktığımızda güneş neredeyse ufka değmişti. Sahilde bir banka oturduk. Rüzgâr saçlarımızı karıştırırken elimde tuttuğum o ikinci kese kâğıdına bir süre baktım. 


Bir şehir insanını nasıl şekillendiriyorsa, insan da küçük bir davranışla koca bir kültürü anlatabiliyor bazen. Sinop’ta o akşam, bir kese kâğıdı kadar sade ama bir o kadar da anlamlı bir ders almıştım.


İthaf

Bu öykü, küçük nezaketlerin büyük kültürleri yaşattığını unutmayan Melih Bayram İlko’ya ithaf edilmiştir.

(Türk Dünyası Balkan Türkleri Destekleme ve İş Birliği Derneği – Yönetim Kurulu

Üyesi)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülten Akın’ın “Sonra İşte Yaşlandım”ı üzerinden: Susku / Fatih Çodur

“Bir roman kadar uzun bu tümce, -sonra işte yaşlandım…”  Gülten Akın, “Sonra İşte Yaşlandım” kitabına yukarıdaki dizelerle başlıyor. Yani “kısa şiir/...”lerin “bir’incisiyle. Öyle gözüküyor ki bu sesli ifade (sonra işte yaşlandım), daha en baştan kitabın bütününde kullanılacak yöntemin sunumunu yapıyor okuyucuya. “Sizlere birkaç tümcelik adımlarla, çok bir yol aldıracağım” deniliyor. Çok sesli ifadelerle birer monolog-şiiryaratılacak kanısı veriliyor. Elbette konu bütünlüğünün bozulmaması için şu açıklamayı yapmamız gerekir. Şiirin başlı başına bir monolog olduğu düşünülebilir. Onun, bir dışa vurumdan farklı olarak, bir iç konuşma olduğu gerçekliği yadsınamaz. Fakat kendi havzasında oluşturduğu özgün dil nedeniyle monolog’dan semantik bakımdan da ayrılır. Bundan dolayı, kitaptaki bu yaklaşım biçimini şöyle ifade etmemiz daha doğru olacaktır:  Yazıda “sonra işte yaşlandım” dize’sinin, ‘dizecik’ kelimesiyle ifadelendirilmesinin sebebi, kitaptaki “kısa şiir/…”leri ...

2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ…

   2. MİNYATÜR ÇALIŞTAYI YİRMİ SANATÇININ KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ… Sanatçıçalışıyor tarafında düzenlenen 2. Minyatür Çalıştayı, Kocaeli Karamürsel ve Yalova Altınova’da yirmi sanatçının katılımı ile gerçekleştirildi. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen çalıştay, Doç. Ruhi Konak başkanlığında projelendirilerek gerçekleştirildi.             22 Ağustos 2002 pazartesi günü saat 09.00’da Karamürsel Öğretmenevi etkinlik salonunda başlayan çalıştay, aynı gün 18.00’da Yalova Elgelsiz Sanat Galesi’nde açılışı Vali Muammer Erol, Emniyet Müdürü Göksel Topaloğlu ve İl Kültür Müdürü Şeref Tali’nin katılımıyla yapılan ‘Işılay Konak Kişisel Restorasyon Sergisi’ ve ‘Mine Dilber Kişisel Tezhip Sergisi’ ile devam etti. 23 Ağustos 2002 tarihlerinde Karamürsel Öğretmen evinde devam eden çalıştay 24 Ağustos 2022 çarşamba günü Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Kuş Gözlemevi’nde gerçekleştirildi. Sabah Gözlem...

Güzelliği Bağışlayan / Damla Nur AKKİRPİ

Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Beni koruyan peygamberin omzuna yaslanıp zamanı seyrediyorum. Tam da bu zamanlar kadınlık çağım görmediğiniz, ışıklı suda bekleyen o çocukları ben doğuracağım. Bağışlayın ama benim de güzelliğim var. Çocukluğumdan attığınız top canımı kırdı, Bana bir can borcunuz var. Gerekirse toplayın pılımı pırtımı başka şehire gönderin beni. Can kırıkları olmayan bir şehire, kanımdan kesik götüreceğim. Ben ki bir peygamber ümmetiyim, benim en korunaklı yanım peygamberim. İnanmayacaksınız ama benim de güzelliğim var. Ellerimde açan deniz, çiçeklerden erken getiriyor baharı. Ben şimdi bir doğu, bir batı kanadıyım yaşamın. Dünyanın yuvarlak oluşundan evrilen, harita kadar derin bir noktayım peygamberlerin yüzünde. Bağışlayın, benim de güzelliğim var. Şu çirkin yağmurunu sileyim gözlerimin bir de bana öyle bakın, peygamber gözüyle. Dudaklarımdaki ilahiyi sessizliğimden tadın. Bağışlayın, bağışlayın ama benim de ...