Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HANEKE’NİN ‘AŞK’ I / Arzu Ertaylan

  Amour (Aşk), ünlü Avusturyalı yönetmen Michael Haneke’nin 2012 yapımı son filmi. Filmde, 81 yaşındaki  Jean-Louis Trintignant (Georges ) , 85 yaşındaki Emmanuelle Riva (Anne)  ve yönetmenin pek çok filminden bildiğimiz Isabelle Huppert (Eva) rol alıyor. Amour,  2013 Cannes film festivalinde en büyük ödül olan ‘Altın Palmiye’ ödülünü aldı. 2013 İngiliz Film ve Televizyon Sanat Akademisi (BAFTA) ödüllerinde Emmanuelle Riva, en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü. Ayrıca, Fransa’nın prestijli sinema ödülleri Cesar’ da  "Amour" beş dalda ödüle layık görülerek  en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini topladı.  2013 Oscar ödüllerinde de ‘en iyi yabancı film’ dalında ödüle aday gösterilen Amour, ne mutlu ki bu kez ödül alamadı ve Oscar’ın giderek gerileyen saygınlığının gölgesinde kalmadı. Eğer Haneke’yi tanıyorsanız,   yönetmenin izleyiciye nasıl ‘düşman’ olduğunu ...

SENSİZLİK TEKKESİ-I / Ruhi Konak

Biz kaç kişiyiz diye sordum da biraz önce, kim bilir (?) dedim kendi kendime. Kaç kişi olmak icap ederse o kadarız işte... Bu oda, kaç kişinin sensizliğini sığdırabilir ki boşluğuna? Zemindeki yıpranmış halı, duvardaki minyatür, tavandaki altmış voltluk ampul, pencereye yaslanmış tül, şu sehpa, koltuklar, antika sandık bütün bu eşya, kişiden sayılabilir mi? Şu konsol mesela, kaç kez konuşmuşluğum var onunla. Ayna. Önünde durduğum her vakit başka birini anımsatıyor bana. Saksıdaki ebegümecine dokunuyorum. Seviyorum. Canım diyorum sesli sesli gülümsüyormuş gibi yüreğimin içine. Bu saydıklarım kişi olmayacak şeyler, farkındayım. Fakat hafızaları var sanki. Geçmişi andığımızda onların şahitlikleri işe yarıyor gibi. Dokunduğun bu boşluk, sürtünüp geçtiğin şu eşyalar her şeyiyle burada tutuyor seni. Vaz geçtiğin eylemlerin, kenara köşeye bıraktığın sesin, kokun, bakışların senden kopup bu odanın envanterinde kayda alınmış ölümsüz birer kanıt. Her şey yok olsa da onlar burada kalacak....

NUH NEVİ’DEN SERİSİ / “TUFAN” ya da Sezer Cihaner Keser mahzur kaldığımız gemide yağmur arıyor… / Ruhi Konak

Sanat eseri ile sanatçı arasındaki bağ, insan ile doğa arasındaki ilişkinin ilkel mecrada dolaştığı düzeyi korur. Burada ilkellik olarak sözü edilen elbette yaşam tarzı, düşünce düzeyi, görgü durumu, vs. değildir. Sanatçının ilkelliği, probleme her durumda salt ve hâlihazırda değinilmeyen noktadan bakarak ifade etmesinde gizlidir. Çünkü sanatçı yüzleştiği problemi daha önce kim ne şekilde algılayıp nasıl ifade etmiş olursa olsun, ilk kez ve kendi bakış açısıyla ele alınmış gibi ifade etmeye çalışır. Çevresel koşullar, kültür kurgusu, iman anlayışı, tüketim alışkanlıkları elbette yönlendirici birer unsur olarak bu sürece dahil olur ancak eser her durumda sanatçının kendi inancından bile soyutlamaya çalıştığı eleştiri alanı olarak var olur. Bu eleştirinin muhatabı sadece problemin yaratıcısı özne değil aynı zamanda muhatabı olan nesnedir. Sanatçı gözünden dünya, altı çizilmiş not mukabilinden gündelik yaşam prelüdü olmaktan çok içsel bir zekâyla sezilme olanağı bulan trajedi mekânıd...

Denk / Çetin Alpagut

  Kış gelse yokluğunun yerine Avunmuş toprağın hısımlığı avuçlarımızdan okunsa baharı bekleşen bir çift canlı olsak Uykumuz denk olsa bir birine... Kış gelse yokluğunun yerine Kuşlar uyanmamızı beklese...                                              

Gülten Akın’ın “Sonra İşte Yaşlandım”ı üzerinden: Susku / Fatih Çodur

“Bir roman kadar uzun bu tümce, -sonra işte yaşlandım…”  Gülten Akın, “Sonra İşte Yaşlandım” kitabına yukarıdaki dizelerle başlıyor. Yani “kısa şiir/...”lerin “bir’incisiyle. Öyle gözüküyor ki bu sesli ifade (sonra işte yaşlandım), daha en baştan kitabın bütününde kullanılacak yöntemin sunumunu yapıyor okuyucuya. “Sizlere birkaç tümcelik adımlarla, çok bir yol aldıracağım” deniliyor. Çok sesli ifadelerle birer monolog-şiiryaratılacak kanısı veriliyor. Elbette konu bütünlüğünün bozulmaması için şu açıklamayı yapmamız gerekir. Şiirin başlı başına bir monolog olduğu düşünülebilir. Onun, bir dışa vurumdan farklı olarak, bir iç konuşma olduğu gerçekliği yadsınamaz. Fakat kendi havzasında oluşturduğu özgün dil nedeniyle monolog’dan semantik bakımdan da ayrılır. Bundan dolayı, kitaptaki bu yaklaşım biçimini şöyle ifade etmemiz daha doğru olacaktır:  Yazıda “sonra işte yaşlandım” dize’sinin, ‘dizecik’ kelimesiyle ifadelendirilmesinin sebebi, kitaptaki “kısa şiir/…”leri ...